Anasayfa   |   EGE  |   AKDENİZ  |   MARMARA |   DOĞU ANADOLU  |  İÇ ANADOLU   |   KARADENİZ   


AKDAMAR


Badem ağaçlarıyla dolu etrafı gümüş kanatlı martıların yuva yaptığı uçurumlarla çevrili küçük bir adada Tamara adlı güzel bir kız yaşıyordu. Adadaki manastırda papaz olan babası o kadar kıskamçtıki kızın yanına kuş bile yaklaşmasına izin vermezmiş. Adanın dışına çıkmasına karşı çıkıyor, bir yabancının adaya ayak basmasını istemiyordu. Yüksek dağlarla çevrili gölün kenarındaki köyde yaşayan genç bir adam yasak adayı çok merak ediyordu. Bir gün adaya yüzdü ve Tamara ile görüştü. Hemen arkadaş oldular ve tabiiki artık aşıktılar. Tamara’nın mumla işaret verdiği genç adam adaya yüzerek gelip beraber gizli bir yerde buluşuyorlardı. Rahiplerden biri bunu görüp Tamara’nın babasına söyledi. Fırtınalı bir gecede Tamara evde otururken babası bir mumla karşı tarafa işaret verdi. Genç adam önce şaşırdı ve papaz işarete devam edince kendini vahşi dalgaların içine bırakıverdi. “Tamara” diye bağırarak dalgaların içinde kaybolup gitti.

Tamara sesi duyar duymaz kıyıya koştu ve sevdiğinin battığını görünce O da kendisini dalgaların içine bırakıverdi. Genç adamın son sözü “O Tamara” adaya isim oldu. Daha sonra bozularak Ahtamar ve sonunda Akdamar oldu. Akdamar adası Türkiye’nin en büyük gölü Van Gölü’nün güney tarafında düşer. Van Gölü’nün alanı 3713 km karedir. Eski insanlar bu bölgeyi “Yüksek Deniz” veya “Dalgalı Deniz” diye adlandırırlar. Hatta bugün bile yerli insanlar göl diye değil deniz diye anarlar. Yüzyıl öncesinde 4.Haçlı seferi sırasında (1202-4) Cenevizler Akçakoca dahil Karadeniz sahillerini ele geçirip buraları kolonileştirdiler. Ceneviz Kalesi o dönemin en önemli kalıntısıdır. Akçakoca insanları kasabalarının geçmş tarihinin farkındadırlar. Biz bunu kaleyi ziyarete gittiğimizde gördük Kalenin gözetimini yapan Alaaddin Bey kendisine verilen “Direktör” ünvanına karşı çıkarak “ bir kalenin nasıl direktörü olur, ben kalenin kumandanıyım” diyor. Van birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Medlerden Perslere, Sasanilerden Ermenilere ve Türklere bunlara dahildir. MÖ ilk bin yılda Urartular Tuşpa’yı (Eski Van) 300 yıl başkent olarak kullandılar. (MÖ 900 ve 600 yılları arasında). Urartu toprakları kuzeydoğu Anadolu tarafına yayılmıştır veUrartu ismini “Dağların yeri” manasında Urarti’den almıştır. Ziyaretçiler eski Tuşpa’yı, Hoşap’ı, Muradiye Şelalesini ve bizim anlatmaya çalıştığımız Akdamar’ı gezmeleri gerekmektedir. Devamlı çalışan minibüsler Van’dan sahil yoluyla 15 dak.da sizi küçük Gevaş kasabasına getirir. Gözümüz muhteşem Van Gölü manzarasıyla büyülenir. Gevaş’ta yat bulabilirsiniz.

Van Gölü’nün çevresi: 435 km olmasına rağmen sadece 4 tane küçük adası var. Akdamar, Çarpanak, Gatir ve Kuş. Akdamar 1500 metre uzunluğunda ve Gevaş’tan yaklaşık 4 km uzaklıktadır. Adaya çıktığınızda ilk göreceğiniz şey, Kral Gafik Ardzrauni için Mimar Manuel tarafından yapılan (915-921) Akdamar Kilisesidir. Kilise dairesel planda olup, koni şeklinde çatısı vardır. Çan kulesi 19.yy eklemesidir. Kilisenin duvarlarındaki kabartmalar Ermeni oymacıları tarafından yapılan ve İncil’deki sahneleri resmetmektedir. Örneğin, Adem ile Havva, Yunus, İbarahim oğlu İsmaili kurban ederken, Davut, İsa ve Havarileri, ayrıca av sahneleride bulunmaktadır. Kilisenin dışında ise yerli hayvanların içinde bulunduğu uzun başlar sahnesi oyulmuştur. Söylentilere göre bu kabartmalar çok değerli taşlarla işlenmiştir. Kilisenin içi de İsa’nın hayatını anlatan resimlerle süslenmişrtir. Kiliseyi inceleyip her bir köşesini keşfettikten sonra arkasındaki tepeye tırmanıyoruz. Burası her yeri çok iyi bir şekilde görebileceğiniz bir yer. Burası adanın doruk noktası olup, denizden 100m yüksekliktedir. Manzara tam anlamıyla göz alıcıdır. Her tarafta büyük dağlar ve sanki gölün kıyısına dokunabilecek gibi burun. Suya doğru burunda yer alan sarı top yığınları Süphan Dağı’nın yamaçlarındaki Kavuşşahap Dağları ve Artos’tur. O yüce Süphan Urartu kralı Sarduri’nin evi nereye gitseniz sizi gözetim altında tutuyor gibidir. Kilisenin yanında piknik yapanlarla muhabbet ediyoruz ve bize çay ikram ediyorlar. Oradki kadın gölün büyülü olduğunu ve rüyasında meleklerin girip çıktığını söylüyor. Bu yüzden onlar çamaşırlarını bugölde yıkıyorlarmış. Onun suyu dokunduğu şeyi temiz ve beyaz yapıyormuş. Tabiki sebebi çok basit. Göl suyu normal deniz suyunun aksine çok fazla tuz içermektedir. Özellikle sodyum klor, sodyum karbonat, ve sodyum sülfat... Geri dönme zamanı.

                               arkeolog@postaci.com                                  design @rzawa