Anasayfa   |   EGE  |   AKDENİZ  |   MARMARA |   DOĞU ANADOLU  |  İÇ ANADOLU   |   KARADENİZ  


     Türkiye’nin Gazi ünvanı alan ilk kenti Antep’in adı eskiden Ayıntap’dı. Bu adın anlamı ve nereden geldiği konusunda rivayet muhtelif. Eski çağlardan beri yerleşim bulunan Antep yöresinin çok eski geçmişine değineceğiz. Ama önce daha yakın zamana bakalım. Antep İstiklal Savaşı’nda üstün bir direnç, kahramanlık gösterdi. İşgalci askerlere göz açtırmadı Antepliler. Büyük Millet Meclisi 8 Şubat 1921’de bu kahramanlığı Gazi ünvanı ile ödüllendirdi.
Dünyanın en eski yerleşimlerinin izlerini taşıyan, geçiş bölgesi olduğu için bir çok uygarlığa tanık olmuş Antep’e girdiğimizde zaman uygunsa önce bir karnımızı doyuralım. Öyle ya, Antep arkeolojik zenginliği kadar mutfağının zenginliği ile de ünlenmiş. Kebapları ve baklavalarını bilmeyen yok elbette. Ama Antep mutfağının en ünlü yemeği cartlak dedikleri ciğer kebabıdır. Özellikle de sabah kahvaltılarının gözdesidir.
Şimdi izninizle bir lokantaya girelim. Önce bir Ezo Gelin çorbası içiyoruz. Ezo Gelin’in acıklı öyküsünü ve bu öyküden doğan uzun havasını hatırlayarak: Çık şu Suriye dağlarına da / Ordan bana el eyle. Kebaplardan terbiyeli kuşbaşı kebabını (Burada tike kebabı da deniyor) seçip siparişi veriyoruz. Çorbadan sonra kebabımız gelinceye kadar araya bir iki orta acılı fındık lahmacun sıkıştırmanın zararı yok. (Aman dikkat acının tanımı değişiktir burada, sizin ölçülerinize uymaz.) Antep’in lahmacunları sarımsakla tadlanır, bizimki de öyle. Sonra süslü ve kallavi bir tabakta geliyor Ali Nazik. Masada en başından getirilmiş ve naneli, maydanozlu bol yeşillik tabağı ve soğuk ayran. Rakı mı? Rakının hası Antep’de içilir de henüz vakit erken. Akşama çiğköfteli, içliköfteli bir sofrayla daha bir yakışır. Tatlıya geldi sıra, künefe mi yesek, diye düşünüp vazgeçiyoruz. Künefesi iyidir ama Sezar’ın hakkı Sezar’a künefeyi Antakya’da yemeli. Biz fıstıklı baklava yiyelim. Ve fazla kaçırmadan (sanki fazla kaçırmamışız gibi) kalkalım sofradan.
Önce Antep’in en yüksek tepesi olan Kudret Kayası’nın üzerine kurulmuş kaleye çıkıyoruz. Kalenin Hititliler’den kaldığı sanılıyor. Surlar
Yesemek Heykel Atelyesi, dünyanın bilinen ilk açık hava heykel atelyesidir. Antep’in küçük kızları dev heykellerle. daire biçiminde çevrilmiş, toplam uzunluğu 1200 metre. Kalede 26 kule ve burç var. Batı burçlarının Memlük döneminde yapıldığı üzerlerindeki yazıtlarından anlaşılıyor. Kale köprüsünün yanlarındaki iki kulenin Kanuni Süleyman zamanında yapıldığı gene yazıtında var. Kuzey burçlarından birinin Roma yapısı olduğu sanılıyor. Burçların altında kaleyi çepeçevre dolaşan tonozlu bir koridor bulunuyor. Koridordaki kapılar kalenin çepeçevre dolaşan tonozlu bir koridor bulunuyor. Koridordaki kapılar kalenin iç bölümlerine açılıyordu. Kalenin içinde bir cami ve kırk kadar evin yıkıntılarını görüyoruz. Ne yazık ki sağlam kalamamışlar. Kalenin üstüne çıkışta solda büyük İslam bilgini Gazali’nin makamı bulunuyor. Kale tabanında bulunan bir gizli yolun Dülük’teki eski kentle bağlandığı söylenir.
Antep’in 12 km kuzeyindeki Dülük’e gidiyoruz. Buradaki kentin adı Dolichenos’du, antik çağda ise Antiochia at Tavrum deniliyordu. Paleolitik dönemden bu yana yerleşimin izleri bulundu kazılarda. Şarklı Mağara’nın duvarlarında ilk sayı sisteminin kullanıldığı tesbit edildi. Paleolitik dönemden fosiller ve ok uçları da ilk kez Dülük’te ortaya çıkarıldı. Yazılı kaynaklara göre Hititlilerin en büyük tanrılarından Teşup’a adanmış Baal Tapınağı bulunuyordu. Günümüze ulaşamadı. Dülük Köyü ve Dülük Ormanları içeresinde çok sayıda kaya ve yeraltı mezarı ortaya çıkarıldı. Büyük bir nekropol görebiliyoruz. Burada daha sonraki dönemlerden bir türbe de var. Dülükbaba tepesi denilen yerdeki türbe kentin Araplar tarafından fethi sırasında ölen sahabe Davud-u Ejder’in mezarıdır. Dülük Baba İstanbul’un Telli Babası gibidir. Ama bir farkı da var. Dülük Baba evde kalmış kızlara karışmıyor. O sadece erkeklerin evlenmesini sağlıyor. Öyle inanılıyor.
Antep bir geçiş yolu olmanın özelliğini türbeleri, yatırları ve evliyaları ile de gösteriyor. Boyacı Camisi’nden Kavaflar çarşısına doğru uzanan sokakta Pirsefa denilen yerdeki tek katlı binada Hz. Musa’nın yeğeni Yuşa Peygamber ve Pir Sefa’ya ait iki türbe görüyoruz. Pir Sefa’nın kimliği konusunda rivayet muhtelif. Hacıbaba, Ökkeşiye, Şeyh Fettullah, Bedrüddin Ayni ve Antep ile Maraş’ta çok bulunan Ökkeş adının isim babası Ökkeşiye Türbesi diğer türbeler.
Meraklıları için Antep gecelerine ilişkin bir not düşüp çevreyi dolaşalım. Antep sanayileşmede hızlı adımlar atmadan önce de ekonomisi hep canlı bir kentti. Bölgenin en ünlü pavyonları da hep Antep’tedir. Üzüm, fıstık satıldı mı pavyonlar tıklım tıkış olur ve sahneye çıkanlara tepsi tepsi rakı şişesi gönderilir.Çiçek yerine rakı şişeleri, elbette dolu olarak, sahnenin önüne dizilir. Şan olur!...

                               arkeolog@postaci.com                                  design @rzawa