Anasayfa   |   EGE  |   AKDENİZ  |   MARMARA |   DOĞU ANADOLU  |  İÇ ANADOLU   |   KARADENİZ  


     Van Doğu’da turizmin başkenti olmaya aday. Urartu uygarlığının başkenti oluşu; gölü, kendisi, çok özel mutfağı, konuksever halkı ile turizmin aradığı bir çok şey var. Üstelik havaalanı da var.
Van’da güne buraya özgü kahvaltı salonlarından birine girerek başlayın. Manda sütünden kaymak, otlu peynir gibi heryerde bulamayacağınız tadları deneyin. Çok sayıda kahvaltı veren dükkan göreceksiniz.
Gezip dolaştığımız yerlerde yeşili pek göremedik ve özlediydik. Van’a gelince bu özlem biraz da olsa giderilebiliyor.
Van tarihte büyük ve önemli bir kentti, Urartuların başkentiydi. M.Ö. 830-810 yıllarında hüküm süren Kral İspuini zamanından kalan yazıtlarda Urartuların, Asurluların o sıradaki zayıflığından da yararlanarak yeni yerler fethettikleri anlatılmaktadır. Van’ın 10 km. uzağındaki Anzaf Kalesi de bu dönemde yapılmıştı. Kral Menua döneminde açılan 51 km. uzunluğundaki kanal bölgede tarımsal sulama amacıyla yakın zamana kadar kullanılıyor.
Şamran Suyu denilen kanal Urartu mühendisliğinin harika bir örneğidir.
 

VAN KALESİ
Van Kalesi dar bir tepenin üzerine kurulmuş, ovaya hakim. Kaleye Selçuklu yapısı 1000 basamaklı bir merdivenle çıkılıyor. (M.Ö. 9. yy)
Urartu Kralı I. Sarduri zamanında yapılan kalede iç içe dört sur var. Sarduri burcu 51 metre yüksekliğinde, 26 metre genişliğinde blok taştan yapılmış. Burcun üzerindeki çivi yazısı ile yazılmış yazıt bilinen en eski Urartu yazıtıdır. Kale Urartulardan Osmanlılara kadar kullanıldı. Osmanlı döneminde surlar onarıldı, cami, medrese, kışla, su kulesi, depo gibi yaplar eklendi. Kalenin eteğindeki 1. Dünya Savaşı’na kadar kullanılan eski Van’da Karakoyunlulardan kalma Ulu Cami (1389), Kayaçelebi Camisi, Hüsrev Paşa Camisi (1565) ile bazı cami yıkıntıları görüyoruz.
Batı yönüne giderseniz meyve bahçeleri ile şaşırtıcı Edremit’i görebilirsiniz. Bir de her yeri kaplayan Çimento fabrikasının tozları olmasa.
Kent merkezinden Gürpınar’a doğru gidip Başkale yolundaki Çavuştepe’yi geziyoruz. Burada aşağı tepedeki tanrı-kral İrmuşini’nin tapınağını görüyoruz.


VAN GÖLÜ VE AHTAMAR ADASI
Van Gölü’nün süsleyen bir ada var. Adada da bir Kilise: Akdamar Kilisesi...Göle hangi mevsimde, hangi saatte gitseniz bir başka renkte görüyorsunuz. Suyun rengi değişip duruyor. Bu şaşırtıcı ve etkileyici değişimin kaynağı hakkında rivayet muhtelif.
Van Gölü’ndeki Ahtamar Adasında bulunan kilise 900’lü yılların başında Kral Gagik tarafından yaptırılmıştır ve Ermeni taş işçiliğinin en seçkin örneklerindendir.
Van Gölü nde günbatımı da gündoğumu da muhteşem oluyor. Gittiğinizde hava açıksa ikisini de kaçırmayın. Günbatımını Van dan, gündoğumunu ise Tatvan dan izleyeceksiniz. Gölün ik yakasındaki Van ile Tatvan arasında yük vagonlarını taşıyan feribotlar çalışıyor. Gevaş iskelesinden Akdamar Adası na dolmuş motorları çalışıyor. Sahil boyunca yapılaşma saldırısına uğramamış güzel koylar, yeşil bitki örtüsüyle sarılmış kıyılar görülmeye değer. Tatvan sahillerini, koyunu izlemek için bir seçenek de Nemrut Dağı eteklerinden tırmanmaya başlamak. Tatvan - Bitlis yolayrımından 1 km. sonra Çekmece Köyü yoluna aracınızla girip yükselmeye başlayabilirsiniz. Siz yükseldikçe manzaranın büyüsü de çoğalıyor. Biraz daha devam ederseniz Nemrut Krater Gölü ile Van Gölü nü birlikte görebilirsiniz. Nemrut dağı Tatvan a 20 km. Doruk noktası 3050 metre. 2400 Metrede küçüklü büyüklü beş krater gölü var. En büyüğü Soğuk Göl. Adı gibi suyu soğuk olan gölün hemen yanındaki Küçük Göl ün ise suyu sıcak. Nemrut 1441 yılına kadar aktif bir yanardağdı. Bu nedenle göllerin yanısıra sıcak su kaynakları da göreceksiniz. Bitki örtüsü ve özellikle kuşlar açısından hayvan çeşidi de zengin.
 

TATVAN
Van Gölü çevresinin en güzel yerleşimi Tatvan. Ahlat, Adilcevaz, Gevaş gibi ilçeler de güzel ve geçmiş uygarlıkların izlerini barındırıyorlar ama Tatvan Ege nin ya da Akdeniz in sahil kasabalarına benziyor ve çok şaşırtıcı.
İran a transit yolun buradan geçmesi ilçenin göç almasına ve ekonomisinin canlanması ile hızla büyümesine yol açıyor. Mutfağı da özel tadlar sunuyor. En ünlü yemeği oğlağın- keçinin bütün olarak tandırda pişirilmesiyle yapılan Büryan. Lokantaların hepsinde afşor çorbası, çorti aşı, çorti köftesi, içli köfte gibi yerel yemek çeşitlerini bulabilirsiniz.

AHLAT
Tatvan’ın 40 km kadar kuzeyinde ve yine Van gölü kıyısında bir ilçe merkezidir Ahlat.
Ahlat ilçesinin değil ama, anıtsal Ahlat Mezarları’nın görmeye değer önemi var.
Göl kıyısındaki Ahlat Mezarlığı boyları 2 metreden yüksek mezar taşlarının uçsuz bucaksız bir çayırda yan yana dizilmesiyle çok etkileyici bir görünüme sahip.
Çevrede kümbetler yer alıyor. Kahverengi, kızılımsı taşların kullanıldığı kümbet ve mezar taşlarını fotoğraflamak için gün batımına yakın saatleri kollamalı.
Bir İslam Mezarlığı olan mezarlıkta, taşlarının büyük bölümü 17-18. yüzyılda dikilmiş. Kümbetlerin bir bölümü ise 12-13. yüzyıla, Moğollar döneminde yörede hüküm sürmüş beyliklere ait.

Ahh Tamara!..
Çok çok eski yıllarda Akdamar’da yaşayan keşişler badem ağaçlarıyla dolu adaya kimsenin çıkmasına izin vermezlermiş. Kendi içlerinde kapalı yaşarlarmış. Adanın küçük topluluğu içinde Tamara adında bir kız yaşarmış ki güzelliği söze, dile gelmezmiş. Bir gün çevre köylerden bir delikanlı, ki iyi yüzücülüğüyle tanınır bilinirmiş, merak ettiği adaya yüzüp kıyıya çıkmış. Yorgunluk atarken badem toplayan Tamara’yı görüvermiş. Genç kızla delikanlı gözgöze gelmişler ve ikisinin de içine aşkın ateşi düşüvermiş. İki genç her gece Başkeşişten gizli buluşur olmuşlar. Gece ilerleyip el ayak çekilince Tamara bir fener yakıp işaret veriyormuş sevdiğine, delikanlı ışığa doğru sallıyormuş güçlü kulaçlarını. Böylece sürüp giderken, durumu öğrenen Başkeşişin kızı biraz da kıskançlıktan olacak, babasına arkadaşının sırrını ihbar etmiş. O gece de sıkı bir fırtına çıkmış, gölde dalgaların boyu yükselmiş. Tamara gölü tehlikeli gördüğünden feneri yakmamış. Başkeşiş de fırsatı yakalamış. Bir fener yakıp kıyıya çıkmış. Delikanlı feneri görünce fırtınaya aydırmayıp atlamış suya. Eh gönül bu, ferman dinlemez ki, fırtına dinlesin. Genç fenere doğru kulaç atar keşiş feneri adanın etrafında dolaştırır dururmuş. Bütün gece dolaşıp durmuşlar. Delikanlının gücü, dermanı kalmamış, dalgalarla başedemez olmuş, sular onu dibe çekerken bağırmış: Ah, Tamara!... Tamara çığlığı duyup koşmuş ki, sevdiği yitip gitmiş dalgalar arasında. Başkeşişin oyununu anlamış hemen ve o da kaldırıp atmış kendini sulara. İki sevgilinin cansız bedenleri Van Gölü’nün çırpınan sularında bir birine kavuşmuş.
İşte adaya o günden sonra Ah Tamara denilir olmuş, zamanla Akdamar’a dönüşmüş.
Doğrusu bu hikaye de Van Gölü’ne yakışmış.

                               arkeolog@postaci.com                                  design @rzawa