5000 yıllık Kent:
İzmir
İzmir, M.Ö.3000 yıllarına uzanan bir tarihe sahip bir kenttir. Gediz
nehrinin denize kavuştuğu büyük ve korumalı bir körfezi n
kıyısında kurulmuştur. Kazılarda çıkan belgelerde İzmir'in ilk yerleşim
yerinin M.Ö. 3000 yılarında Bayraklı sırtlarında gerçekleştiği
görülmektedir. M.Ö. 2000 yıllarıyla ilgili bulgularda İzmir ve çevresinin
Hititlerle olan ilgisi ortaya çıkmaktadır.
O yıllarda Hitit başkenti Hattuşas ile Ephesos'a (Efes) uzanan bir ticaret
yolu mevcuttu.Büyük saldırılar sonucu Troya'nın elegeçirilmesiyle Batı
Anadolu'da 500 yıl sürecek karanlık bir dönem başlamış oldu.
Eski kaynaklarda İzmir kentini Erektid Krallı Tantanos'un kurduğu
belirtilmektedir. M.Ö. 14. yüzyılda İzmir'de yıkıma yol açan depremden
sonra, Kuzey'den gelen Amozonlar'la şavaşan Erektidler, savaşı
kaybetmişlerdir.Erektid önderi These savaş sonrası Amozonların önderiyle
evlenerek kente onun adını verir:SMYRNA.
Bir başka anlatıma göre de Erektidler'i yenen Amozonlar, kente kendi ön derlerinin
adını vermişlerdir. Amozonlar'ın İzmir'le ilgisini ortaya koyacak belgeler
günümüzdede mevcuttur.Ele geçen sikkelerde bu görülmekdedir.M.Ö. 1200
yıllarında yaşanan büyük göç dalgası sırasında Amozonlar'ın da İzmir'i terk
ettiği varsayılmaktadır.
M.Ö. 800 Yıllarında Kent, İyonlar'ın yönetimi altına girmiş ve en parlak
dönemlerini yaşamıştır.Ünlü ozan Homeros da bu dönemde yaşamıştır.İzmir daha
sonra, M.Ö. 610 - 546 yılları arasında Lidyalılar'ın, M.Ö. 546-333 yılları
arasında da Persler'in yönetimine girmiştir.
M.Ö. 333 yılında İzmir'de Helenistik dönem başlar.Mekodanya Kralı Büyük
İskender, hocası Aristo'nun İzmir'i övmesinden etkilenerek İzmir'e gelir.Bu
kentte yeni bir İzmir'in kurulmasını emreder. Ama ömrü bunu görmeye yetmez,
Babil'de ölür.Bu vasiyeti generalleri Antigonos ve Lysimakhos
gerçekleştirir.Helenistik dönemin İzmir'i, depremler, istilalar ve
saldırılar karşısında görkeminden hiç bir şey kaybetmez.
Büyük İskender Kadifekale'nin eteklerinde Bir çınar ağacı altında uyku ya
dalar.Rüyasında bu tepeye kale kurulması gerektiğini görür.Ve bunu
generallerine anlatır.Ancak ömrü buna yetmez ve bu isteği Antigonos ve
Lysimakhos tarafından gerçekleştirilir.Yukarıdaki para bu rüyayı tasvir
etmektedir.
Kent, M.Ö 133 - M.S. 395 yıllarında Roma Yönetimine girmiştir.Roma
İmparatorluğu'nun ikiye ayrılamsıyla İzmir, Bizans kenti olarak tarihteki
yerini alır. Bizans dönemindeki şehir 440 yılında Hunlar'ın, 665 yılında ise
Araplar'ın saldırısına uğrar. Bu tarihler Türkler ve Müslümanlar'ın İzmirle
tanışmasını da sağlar. İzmir'i 1081 Yılında Emir Çaka Bey ele geçirir.
200 yyl sonra bu yönetim Haçlılar tarafından yıkılır.1327 yılında Aydınoğlu
Memed Kentin yarısını zapteder. Kadifekale Türkler'in, Yenikale cıvarı ise
Bizanslılar'ın elinde kalır.
1 329
yılında Memed Bey'in oğlu Umur Bey kenti tümüyle ele geçirir. Umur Bey'den
sonra kent sırasıyla 1344 yılında Haçlılar'ın, 1390 yılında Osmanlılar'ın,
1402 yılında Timur'un, 1403 yılındaİzmiroğlu Cüneyd Bey'in ve 1426'da tekrar
Osmanlılar'ın yönetimine girer.
İzmir, Tarih boyunca ticaret ve liman kenti olamanın avantajlarını yaşamış
bir kenttir.
Irak, İran, Suriye ve uzak doğu şehirlerinden gelen malllar, İzmir'de
müşteri bulur ve Avrupa kentlerine doğru bir yolculuğa çıkardı.
18. Yüzyıl'da İzmir, Frenkler'in fazgeçemedikleri bir Kent haline
gelmiştir.Türkler ve Frenkler kendi mahallerinde yaşamakta ve pek ilişki
içine girmemekteydiler. 18 Yüzyıl'dan başlıyarak 19. Yüzyıl sonlarına kadar
İzmir, bir çok değişikliği görmüş ve o yansımalarla gelişimini de
sürdürmüştür.
Tanzimat'la birlikte Avrupalılar'ın sosyal ve ekonom ik
alanlarda yayılmaları başlamıştır. Adalar'da ve Yunanistan'da Rum Nüfusun
etkinlikleri de bu dönemde yoğunlaşır. Batı Anadolu'da İngiliz ve Fransız
egemenliği sınai ve ticari hayatta kendini gösterir.Bu yatırımların
yönetilmesi ve ticari aktiviteler Levantenler sorumluluğunda yürütürür. 19.
Yüzyıl'da alınan imtiyazlarla, önce İngilizler, sonra da Fransızlar ekonomik
hayata damgasını vurdular. Bunları İtalyanlar, Belçikallılar ve Amerikalılar
takip etti. İngilizler, İzmir - Aydın Demiryolu'nun işletmesinin yanı sıra
havagazı, madencilik, sigortacılık, dokuma ve yağ sanayiinde kendini
gösteriyordu. Fransızlar, İzmir - Kasaba (Turgutlu) Demiryolu, İzmir Limanı,
Maden Şirketi, Kordon Tranvayları ve İzmir Suları işletmelerini
yönetiyorlardı.İtalyanlar,çeşitli sanayi ve ticaret işletmeleri
yönetiyorlardı. Belçikalılar, Göztepe Tranvayları'nı, Körfez Vapurları'nı,
Elektrik Fabrikası'nı işletmekteydiler:Amerikalı'lar, tütün Şirketleri'yle
İzmir'de bulunmakta ve bu piyasayı yönlendirmekteydiler. Ayrıca Meyan Kökü
Fabrikası da bunlara aitti.
Birinci Dünya Savaşı'ndan Osmanlı'nın yenik çıkması, İzmir'de ticari hayatı
ellerinde bulunduran yabancıların da çok işine gelmişti. Artık işgaller
başlayan Anodolu'da İzmir, Yunanistan'a bırakılıyordu. Emperyalistlerin Bu
uygulaması 15 mayıs sabahı başlıyor ve Yunan Savaş Gemileri Körfez'e
demirliyordu. !919'da başlayacak olan kurtuluş ateşi, 9 eylül günü İzmir'de
Emperyalistlerin son direnişinin de kırılmasıyla başasrıya ulaşmış ve
İzmir'de yeni bir dönem başlamıştır.
İzmir'e Türk Ordusunun girmesinden sonra, 13 Eylül sabahı Frenk Mahalesi'nde
büyük bir yangın çıktı.Yangın 3-4 yerde aynı anda başlamıştı.Yangın, Ermeni
Mahalesi'ni, Aya Katerina, Aya Trikona, Aya Dimitri, Kurtkaya, Hacı Franko
mahahalelerini kül etmiş, daha sonra Yenimahallle, Meyhane Boğazı, Plavmina,
Aya Vukla mahallelerine yayılmış ve Birinci Kordon'a kadar varmıştı.
Cumhuriyet sonrası İzmir, eski özelliklerini bir süre daha korumuştur. Ancak
çeşitli dönemlerde alınan yanlış kararlar ve basiretsiz yöneticilerin
tutumları, ekonomik ve sosyal hayatı etkilemiştir.
Saat Kulesi
İzmir'in en bilinen sembollerinden biridir. Güzelliği ve narinliği ile Konak
Meydanı'nı süslemektedir.
1901 yılında 2. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. Yılı için Sadrazam Küçük
Said Paşa tarafından yaptırıldı.
25 m yüksekliğindeki kulenin saati, Alman İmparatoru 2. Wilhelmin armağaıdır.Dört
köşesinde çeşmeleri bulunan saat kulesinin yazıtı yoktur.
Hükümet sarayı,Belediye binası ve Konak camii ile birlkte Konak Meyanının
kimliğini oluşturur.
Milli kütüphane
İzmir Milli Kütüphanesi,İzmirli avukat Kadızade İbrahim Bey'in öncülüğü ile
1911 yılında kurulmak istenmiş, mali yetersizlikler sonucunda kütüphanenin
açılışı bir yıl sonraya kalmıştır. 23 Haziran 1912 tarihinde Beyler
Sokağı'nda Salepçizade Konağı'nın selamlık bölümünde hizmete giren
kütüphanenin bugünkü binasına taşınması ise uzun yıllar almıştır.
Kütüphanenin açılışından kısa bir süre sonra valilik, kütüphane ve ona gelir
sağlamak amacıyla planlanan sinemanın tesisi için arsa bulmuş,hatta duvar
inşaatının bitirilmesini sağlamıştı. O dönemde sinemanın yanındaki bina
patinaj salonu olarak düşünülmüş, kütüphane için ise Bahribaba Parkı'nda bir
yer ayrılmıştı. Bu yapı da temel üstüne kadar inşa edilmişti. Ancak, Balkan
Savaşı, Dünya Savaşı ve işgal yılları inaatın durmasına neden olmuştu.
1922'den sonra özellikle sinamanın inşası ele alındı ve o zamana kadar
birikmiş olan 23.000 TL ve sinamanın işletmesini 6 yıllık peşin kira
karşılığı 45.000 TL'nı üstlenen İpekçi kardeşlerin yardımı ile milli sinema
(Elhamra Sineması) 1926 Yılında hizmete acıldı . Bu arada, Bahribaba
Parkı'nda kütüphane arsası Belediyece kamulaştırılmış, elde edilen gelir ile
yangın yerinden alınan arsaların satışı sonucunda toplanan 92.212 TL ile de
kütüphanenin inşaatına geçilmişti.
Milli kütüphane 29 Ekim 1933'de Cumhuriyet'in 10. yıl şenliklerinde hizmete
acıldı. Neo-Klasik tarzdaki Milli Sinema ve Milli Kütüphane'nin projeleri
Vali Rahmi (Arslan) Bey tarafından 1909'da Sanayi-i Nefise Mektebi'nden
(daha sonraki güzel sanatlar akademisi) mezun olmuş olan kolordu mimarı
Tahsin Sermet'e yaptırılmıştı. Yıllarca Milli Kütüphane'ye bağlı olarak
çalışan ek bina, Elhamra Sineması olarak İzmirlilerin belle?ine yerleşti.
1980'den sonra İzmir Devlet Opera ve Balesi'ne verildi.
Pasaport İskelesi
1867 de başlayan İzmir Limanı inşaatının bir bölümünü oluşturan Pasaport
Rıhtımy, 1876'da Fransız Guiffray şirketi tarafından ve İnğiliz
mühendislerin projelerine göre bitirilmişti. 1884'de kurulan İzmir Körfezi
Osmanlı Vapurları Hamidiyye Anonim ?irketi, Karşıyaka, Alaybey, Osmanzade,
Turan, Bayraklı, Pasaport, Konak, Karataş, Salhane ve Göztepe vapur
iskeleleri arsında 8 gemilik filo ile hizmet veriyordu.Eski bir kartpostalda
"Debarcadere et Bureau de Passeports" (İskele ve Pasaport Bürosu) olarak
belirlenen yapının 1884 den önce inşa edilen bu ilk yapı olması olması
gerekmektedir.
Günümüzdeki pasaport ikelesi ise örneklerine Cumhuriyet'in ilk yıllarında
rastladığımız, Osmanlı ve Selçuk mimarlığından esinlenen 1. Mimari
stilindedir.
Alsancak Garı
Robert Wilkin adlı İngiliz tüccar ile dört ortağı 1855'de İzmir-Aydın
Demiryolu için imtiyaz tale bi
ile Osmanlı Hükümeti'ne başvurmuş ve 1856'da imzalanan sözleşme ilebu
imtiyazı almışlardı. 1857 de şirket el değiştirmiş ve " İzmir'den Aydın'a
Osmanlı Demiryolu" adını almıştı. 1857'de Vali Mustafa Paşa döneminde temeli
atılan demiryolunun başlangıçında yer alan Alsancak (o günkü adıyla Punta)
Garı, 1858'de hizmete açıldı
İzmir Atatürk lisesi
1888'de kurulan İzmir İdadisi, Konak'ta bir yapıda öğretime başlamış,
işgalden sonra ise bu yapı adliyeye tahsis edilmiştir. (adı
gecen
yapı Hükümet Konağı'na bağlı ve şimdi yıkılmış olan eski
adliyedir).Kuruluşundan bir süre sonra Mekteb-i Sultani adını alan bu eğitim
kurumu, 1925'den sonra Rum Gündüzlü Kız Okulu'na taşınmıştır. Cumhuriyet'in
kuruluşundan sonra İzmir Erkek Lisesi olarak anılan okul, 1942'de İzmir
Atatürk Lisesi adını almıştır.
Borsa Sarayı
1891'de kurulan ve Türkiye'de ilk ticaret borsası, bugün Gümrük Posta
Müdürlüğü olan yapıda, işgalden sonra gümrükteki bir fabrikada, kurtuluştan
sonra ise Metveler sokaklarındaki değişik yapılarda etkinliğini
sürdürmüştür.
1928'de, özel olarak inşa edilen ve halen kullanılmakta olan Borsa Sarayı'na
taşınmıştır. Sivri kemerleri, bitkisel motifli alçak kabartmaları, sütunçe
(sahte sütun) ve kabaraları (yarım küre şeklinde kabartma) ile İzmir Borsa
Sarayı, Osmanlı ve Selçuk mimarisinden esinlenmiş olan 1.Milli Mimari
döneminin İzmir'deki en önemli örneklerinden biridir.
Asansör
Karataş semtinde, Mitatpaşa caddesinde yaklaşık 40 m yükseklikteki Halil
Rifat Paşa caddesine çıkan Asansör, 1907 yılında Nessim Levi tarafından
yapılmıştır.
Asansör'ün giriş kapısı üzerindeki yuvarlak madalyon içindeki kitabede
bulunan "Ascenseur,Construit par Nessim Levi, 1907" yazısı bu
konuya
bir açıklık getirmektedir. Tescil fişinin yaptıran hanesinde yer alan bu
isim, daha sonra metinde asansörü yaptıran usta olarak tanımlanmaktadır.
1942 yılında Şerif Remzi Reyent'esatılan Asansör, onun ölümü üzerine yeğeni
Ayla hanıma kalmış, Ayla hanım ise, 1977 yılında Belediye'ye bağışlamıştır.
Asansör kulesinde iki asansör bulunmakta, bunlardan soldaki buharla, sağdaki
ise elektrikle çalışmaktadır. 1985 yılında gerçekleştirilen restorasyonda
her iki asansör de elektrikle çalışmak üzere düzenlenmiştir.
Mithat Paşa Caddesi girişinde holün solunda hidrolik kazan dairesi yer
almaktadır. Eski İzmir'lilerin söylediklerine göre asansör, buhardan önce su
gücü ile çalışımış. Halil Rıfat Paşa caddesi seviyesinde, Asansör'ün
solundaki makina dairesi yer almaktadır. Ayrıca, istinat duvar için de
kullanılan mekanlar bulunmaktadır.
Asansör'ün Halil Rıfat Paşa Caddesi'ne ulaştığı yerde demir konsollar ile
taşınan ahşap bir balkon bulunmaktadır. Balkonun dökme demir korkuluklarının
o dönemde İzmir ve İstanbul'da çok sık kullanılan motifleri taşıması ilgi
çekicidir. Kule, taş olan ilk bölümden sonra tuğla olarak yükselmekte ve
balkona kadar iki kademede ufalmaktadır. Balkonun üzerinde kalan bölüm ise
daha ufaktır. Günümüzde Asansör'e Dario Moreno Sokağı'ndan geçilerek
girilmektedir. Asansör'ün yanındake park, Yaşar Aksoy Parkı adını
taşımaktadır.
İZMİR - AGORA
A gora
etimolojik olarak şehir meydanı, çarşı, pazar yeri demektir. Ticarî, adlî,
dinî, siyasî fonksiyonları olan agora, sanatın yoğunlaştığı, felsefenin
temellerinin atıldığı; Stoaların, anıtların, sunakların, heykellerin
bulunduğu yerdir. Tüccarların kalbidir.
İzmir'in Namazgâh semtinde bulunan agora, Roma Döneminden (M.S. 2. yüzyıl)
kalmadır ve Hippodamos şehir planına göre merkeze yakın yerde üç kat halinde
inşa edilmiştir. İzmir agorası İon agoralarının en büyük ve en iyi korunmuş
olanıdır.
1932-1941 yılları arasında Rudolf Naumann, Prof. F. Miltner ve İzmir Efes
müzeleri müdürü Selahattin Kantar tarafından yapılan ilk dönem kazılarla
büyük bir bölümü ortaya çıkarılan İzmir agorasının, dikdörtgen formda,
ortada geniş (120 x 180 m) bir avlu etrafında sütun ve kemerler üzerine inşa
edilmiş üç katlı ve önünde merdiveni olan bileşik bir yapı olduğu
anlaşılmıştır.
Uzun yıllar aradan sonra Kültür Bakanlığının izni, İzmir Valiliği ile
Arkeoloji Müzesi Müdürlüğünün işbirliğiyle agorada son dönem kazıları 5
Ağustos 1996 tarihinde başlatılmıştır.
Agora'nın güneydoğu yönünde, 1980'li yıllarda yanan Misak-ı Milli
İlkokulu'nun ihata duvarı yıkılıp 2835 m²'lik bu alanın agoraya katılmasıyla
agoranın alanı 16590 m²'ye çıkmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesinin
sponsorluğunda devam eden agora çalışmaları; agora meydanı, kuzey kapısı
bazilika altı, batı yapısı (Stoa), antik çarşı olmak üzere beş yerde kazı,
restorasyon, arkeolojik temizlik ve çevre düzenlemesi şeklinde
sürdürülmektedir.
S öz
konusu çalışmalarda agorakuzey kapısının bulunmasıyla en önemli iş
gerçekleştirilmiştir. Burada bulunan Tanrıça Vesta kabartmasının ilk dönem
kazılarda çıkarılan Zeus sunağı kabartmalarının devamı olduğu anlaşılmıştır.
Ayrıca Tanrı Hermes, Dionysos, Eros, Herakles heykelinin yanı sıra pek çok
erkek-kadın-hayvan heykeli, baş, kabartma, figurin vb. mermer, taş, kemik,
cam, maden ve pişmiş topraktan eserler ele geçirilmiştir. Burada yeni
bulunmuş yazıtlar M.S. 178 yılındaki İzmir depreminde kente yardım edenler
hakkında bilgiler vermektedir. İzmir Agorası , Büyük İskender tarafından
yeniden kurdurulan kentin iskan sahası Kadifekale'nin kuzey yamacında
şimdiki adı ile Namazgah Mahallesi'ndedir. Eskiden Türk Mezarlığı olan Agora
kalıntıları yüzyıllardır yarı açıkta duran bazı mermer sütunların ilgi
çekmesi sonucu ortaya çıkarılmıştır. Agora'nın ortaya çıkarılmasındaki en
büyük hizmeti İzmir Arkeoloji Müzesi'nin Eski Müdürü Selahattin Kantar
yapmıştır.İzmir Agorası'nın kalıntılarında Roma döneminde yapılmış Tanrı
POSEİDON'un kabartma şeklinde enfes bir heykeli bulunmuştur. Agorası'sında
Poseidon kabartmasının hemen yanında Tanrıça DEMETER'inde bir kabartması
bulunmuştur. İzmir Agorası'nda bulunan Poseidon ve Demeter heykelleri şimdi
İzmir Arkeoloji Müzesi'ndedir.
KADİFEKALE(Pagos Dağı)
Hellenistik Dönemi'nde Büyük İskender'in yaptırdığı Kadifekale'de h alen
yer yer bu dönemin duvarlarına rastlanmaktadır. Bugün görülen kale duvarları
ise Ortaçağ'a aittir.Ayrıca kalede Bizanslılara ait bir sarnıç
bulunmaktadır. Kadifekale'ye çıkıp da bir ulu çınarın altında düş görürseniz
bilin ki bu düş gerçekleşecektir. Neden mi?. Büyük İskender, düşünde iki su
perisi görmüştür.Periler ona Pagos Tepesi'nde bir kent kurmasını öğütler.
Gördüğü rüyayı kahine yorumlatan İskender İzmirlilerin eskisinden dört kez
daha mutlu olabileceklerini öğrenir ve Pagos Tepesi'ne bir kale kurulması
için emir verir ve İzmir böylece yabancı kavimlerin saldırılarından da
korunmuştur.
SU KEMERLERİ
Kadifekale'nin arkasındaki Meles Çayı üstünde, Şirinyer (Kızılçulluk) ve
Yeşildere semtlerinde su kemerlerinde rastlanır. Nif Dağı'ndaki akpınar ve
Karapınar suyunu getirmek için Romalılar tarafından yapılmış, bizanslılar ve
Osmanlılar'ca onarılmıştır.
KIZLARAĞASI HANI
1741 yılında Hacı Beşir Aga tarafından Hisar Camii'nin yanına
yaptırılmıştır. İki katlı ve yüz odalı ve dört kapalı Kızlarğası Hanı'nın en
önemli özelliği kendine has kokusu ve serinliğidir. Osmanlı Hanları tipinde
yapılmış olan bu yapı tamamen taş k aplıdır.
Ortasında avlu ve mescit bulunur. Avlunun ortasında bulunan mescit bugün
dini özelliğini yitirmiş ,alt katı kahve üstü ise halı ve kilim satan bir
mağaza olarak kullanılmaktadır. Yeniden restore edilen Kızlarağası Hanı
bugünde alışveriş edebileceğiniz bir mekandır
|