DENİZLİ
Denizli uzun yıllar Pamukkale’si ile tanınıyordu. Son yıllarda
sanayide yaptığı büyük atılımlarla da adını duyurdu. Genç,
dinamik bir sanayi doğdu. Özellikle tekstil alanında
geleneksel bir atelye üretimi vardı. Şimdi kentin etrafı
fabrikalarla donandı.
Denizi olmadığı halde adı denizden
gelen tek kentimiz olan Denizli’de bilinen ilk kent
Laodikeia’ydı. Bugünkü kentin kuzeyinde, Eskihisar Köyü
yakınlarındaki antik kent adını II. Antikos’un (MÖ. 261-246)
karısından alıyordu. Yörede yapılan kazılar bölgede ilk
yerleşimin Kalkolitik Dönem’e kadar uzandığını gösteriyor.
Beycesultan Höyüğü’nde yapılan kazılarda (1954-1959)
yerleşimin çeşitli evrelerini gösteren 40 kat saptandı.
Bütün Batı Anadolu’yu işgal eden Perslere karşı en çok direniş
gösteren kentlerden biriydi. Sonra Madekonya, Roma ve Bizans
dönemleri yaşandı. Türklerin Denizli ile tanışmaları 1077
yılında oldu. Malazgirt savaşından sonra Anadolu’ya egemen
olmaya başlayan Türkler 1077’de Denizli’yi aldılar. 1097’de
Haçlı Seferi sırasında Bizanslılar kenti yeniden aldılar.
1102’de tekrar Türklerin eline geçti. Bu el değiştirme bir kaç
kez daha gerçekleşti.
Gülibikli ve uzun ötüşlü Denizli horozları kentin simgesidir.
Meydanda bir horoz heykeli de bulunmaktadır. Denizliler horoz
dövüşüne de meraklıdır. Kentte bir çok horoz dövüşü yapılan
kahve vardır. Bu kahveler mini bir stadyum gibi düzenlenmiş
tribünler ve ortada bir dövüş alanından oluşur. Dövüşler için
de bahis düzenlenir. Tabii dövüşenler Denizli horozları değil
kavgacı Hint horozlarıdır.
Denizli’nin deniz kenti olmamasına karşın yeraltı ve üstü su
kaynaklarının zenginliğinden bu adı aldığı düşünülmektedir.
Gerçekten de çevre su kaynakları bakımından zengindir. Bu
nedenle tarla balıkçılığı yapılan ender illerimizden
birisidir.
Ülkemizde çok ender bulunan jeotermal alanlardan birisi
Sarayköy yakınındaki Kızıldere’dedir. Sıcak su ve buhar
karışımı bir enerji kaynağı olan kuyuların her birinden
300-500 ton arası sıcak su, 40 ton da buhar elde edilmektedir.
Mesire Yerleri
Denizli kent merkezi yakınlarındaki kaynak suların çevresi
mesire yeri olarak düzenlenmiştir. Kentin yakın çevresinde bir
çok mesire yeri bulunmaktadır. Ağaçları ve kaynak suları ile
Gökpınar, Acıpayam yolu üzerinde kır gazinosu ve lokantası
bulunan Vali Çeşmesi, Hisar Değirmenleri, Honaz’da Kocapınar,
Güney ilçesi yakınındaki Güney Çağlayanı en çok rağbet gören
yerlerdir. Kır gazinoları ve lokantalarının en popüler yemeği
kuyu kebabıdır. Başta alabalık olmak üzere yayın, sazan gibi
tatlı su balıkları da yiyebilirsiniz.
Ama buralara kadar gelmişken, başka hiç bir yerde
bulamayacağınız mantar çeşitlerini tatmak için Antalya yolu
çıkışındaki Mantar Restoran’a gitmenizi öneririz.
Küçük bir kır lokantası iken gördüğü ilgi üzerine kapasitesini
büyüten, yenilenen ve aynı anda 1500 kişiye ağırlayabilecek
büyüklüğe ulaşan bir restoran bu.
Mantar mantısından turşusuna, taratorundan dolmasına, mantar
paneden, mantar saç böreğine ve inanmayacaksınız ama
tatlısından kahvesine kadar her çeşidinin, mantarın gerçek
anlamda 40 türünün servis yapıldığı restoranın gerçekten de
haklı bir ünü var.
Yıl boyu açık restoranın sahibi Nazmi Şenel ve oğlu Mehmet
Şenel. Güleryüzlü ve sıcak insanlar, Şenel’ler. Konuklarıyla
ilgileniyorlar. Fiyatlar da oldukça makul. En popüler ve
mutlaka ısmarlanması gereken mantar yemeğinin ise kiremitte
tereyağlı mantar olduğunu unutmayın. Tel: 258. 266 02 53
Yeşildere Şelalesi
Pamukkale’ye giderken Korucuk köprüsünü geçip Irganlı sapağına
girin. 31 kilometrelik asfalt yol sizi önce Güzelpınar’a
ulaştıracak. 9 kilometre sonra Sakızcılar köyüne, Hocanın Yeri
isimli amatör tabelaları takip ederek de Ağlayankaya’ya ve
Yeşildere Şelalesine ulaşacaksınız.
Yüksekliği 55 metre olan ve kışın yağışların etkisiyle
genişliği altı metreye yayılan şelalenin zemini, sünger
görünüşlü kayalar ve zümrüt yeşili yosunlarla kaplı. Çevresi
ise ilginç kök yapısıyla dikkat çeken 300-400 yaşındaki anıt
çınar ağaçları ile çevrili. Şelalenin devamında
alabalık üretim tesisleri var. Çevresi çam ormanı kaplı bölge,
avcılığa, yürüyüşe ve jeep safariye oldukça uygun.
Yol üzerinde üzüm bağlarına ve bu üzümleri kaynatarak şıra ve
pekmez yapan köylülere; yani bildik köy manzaralarına
rastlayacaksınız. Şelalede fotoğraf çekmek isteyeceksinizdir
diye, makinanızı su damlalarından korumanızı ve suyun
serinliğinden üşümemek için yanınızda hafif birşeyler
bulundurmanızda yarar olduğunu hatırlatalım.
Yeşildere şelalesi piknik alanında bulabileceğiniz tek şey
alabalık. Vereceğiniz siparişe göre pişirilen 250 gramlık
alabalıklar, soğuk suyun özelliğinden biraz sert ama lezzetli.
Şelaleden doldurulup içilen su iştah açıcı ve hazmettirici.
Meyve getirdiyseniz bu suya bırakıp soğutabilirsiniz. Bunun
dışında yalnızca alkolsüz meşrubat içebilirsiniz.
Laodikeia
Denizli-Pamukkale yolunun 5. km’sinden sola sapılınca
tiyatronun önüne çıkılıyor.
İncil’de sözü geçen Anadolu kiliselerinden biri Laodikeia’da
bulunuyor. Kent, daire biçimi surlarla çevrili. Biri kuzey,
diğeri kuzeydoğuda iki tiyatro kalıntısı vardır. Büyük tiyatro
50, küçük tiyatro 45 basamaklı. Kentin en iyi korunmuş yapısı
çeşmesidir. Çok sayıda kabartma ve heykelle süslü çeşmenin
havuzunun iki yanında sütunlar var. Roma Dönemi su yollarının
kemerleri günümüzde de görülebilmektedir. Kimi
yerlerde
100 metre yüksekliğe ulaşan kemerler bulunmaktadır. Stadion
kentin güney ucundadır. Yazıtından 79 yılında yapıldığı
anlaşılmaktadır. Ayrıca İon tarzı tapınak, odeon ve gymnasion
kalıntıları görülebilmektedir. Ancak bunlardan çok az şey
günümüze ulaşabilmiştir. Kent dokumaları ve özellikle iç
çamaşırları ile ünlüydü. Denizli’nin tekstilciliğinin tarihi
kökleri olduğu anlaşılıyor.
İl sınırları içinde yer alan iki antik kent daha var,
Laodikeia ve Hierapolis dışında. Tripolis, Denizli’nin 40 km
güneyinde ve Buldan ilçesine bağlı Yenicekent kasabasının
doğusundaki bir yamaca kurulmuş. Kent bir Lidya kenti.
Colossae antik kenti ise Denizli’nin 25 km doğusunda ve
Honaz’ın 2 km kuzeyinde. Frigya’nın 6 büyük kentinden biri
olan Colossae’den bugüne çok fazla bir şey ulaşmamış.
PAMUKKALE
Denizli’nin turistik önemi travertenleriyle ünlü Pamukkale’den
geliyor. Çoğu pamuk dağına benzeyen beyazlıkta, bir kısmı da
ebem kuşağı gibi rengarenk travertenler Çaldağ’ın güney
yamacından çıkan ve kalsiyum oksit içeren ırmağın sularıyla
oluşmaktadır. Sudaki karbondioksit uçuyor ve geriye kalsiyum
kalıyor. Güneş ışığının da etkisiyle beyazlama oluşuyor.
Testi ve benzeri şeyleri suya atarak üzerinin
kaplanmasını sağlayan çevre sakinleri bunları turistlere
satmaktadır.
Pamukkale sadece ender görülen bu özelliği ile değil aynı
zamanda şifalı kaplıca özelliği ile de ilgi çekmektedir. Çok
eski çağlardan beri kaplıca olarak değerlendirildiği
bilinmektedir. Bir çok hastalığa yararlı olan termal suların
en çok güzelleştirici etkisi ilgi çekiyor. Bu özelliği de eski
çağlardan beri biliniyor.
Eşsiz travertenleri oluşturan ve şifa veren suların iyi
kullanılmaması bu doğa harikası için tehlike çanları çalmasına
neden oluyordu. Son yıllarda alınan önlemlerle travertenler
yeniden eski beyazlığına başladı. Yazın serin, kışın ılık olan
ve termal olarak yararlanılan suyun, travertenlerin yanında
tarihsel zenginliği de büyük Pamukkale’nin.
Vücut ısısındaki su, artık sadece travertenlere veriliyor.
Tepedeki turistik tesisler yıkıldı ve kirlilik yaratan
nedenlerden biri ortadan kalktı. Düne kadar travertenler
üzerinde yürünebiliyor, traverten havuzlara girilebiliyordu.
Şimdi buna da izin verilmiyor, ancak vadinin alt kesiminde
yapay olarak oluşturulan nispeten büyük havuzlara
girilebiliyor. Her şey bu doğa harikasının korunabilmesi ve
gelecek nesillere tahrip olmadan ulaştırılabilmesi için.
HIERAPOLIS
Kenti Bergama krallarından II. Eumenes’in kurduğu ve adının da
efsaneye göre Bergama’nın kurucusu Talephos’un karısı
Hieda’dan geldiği sanılmaktadır. MÖ. 133’de II. Attalos’un
vasiyetnamesine göre Bergama Krallığı ile birlikte Hierapolis
de Romalılara miras olarak bırakılmıştır. MS. 17’de büyük bir
depremle yıkılmış. Yeniden kurulan kent MS. 2 ve 3. yy’larda
gelişti. Hıristiyanlık
daha önce Musevi olan kent halkı arasında hızla yayıldı. Bu
arada İsa’nın havarilerinden St. Apostle Philip de burada
öldürüldü. Anıt mezarı kentin yukarısında çal Dağı’nın
eteklerinde.
Bugün gördüğümüz kent bir çok deprem geçiren bölgede
Romalılarca kurulan sonuncu kenttir. Antik kent travertenlerin
hemen yanındaki Pamukkale Müzesi’nden başlanarak gezilebilir.
Müze içindeki eserlerin değeri yanında yapının özelliği ile de
dikkat çekicidir. Burası antik kentin büyük hamam yapısının
küçük odasıdır.
Kent 300 x 3.000 m. boyutlarındaki bir terasın üzerine
kurulmuştu. Doğu-batı, yönünde her iki yanında dükkanların
bulunduğubir ana cadde uzanıyordu. Platoda ilk
karşılaşacağınız oldukça iyi korunmuş yapı kentin
hamamlarıdır. Hamamın arka tarafında (doğu) palaestra yer
alıyor. Yapının güzel ve kuzeyde yan kanatlarında iki büyük
oda bulunuyor. Bunlar imparatora ve törenlere ayrılmışlardı.
Avlunun batı kenarı boyunca uzanan geniş salonda spor
aktivitelerinin yapıldığı düşünülüyor. Buradan hamamın soğuk
ve sıcak odalarına geçiliyor.
Hıristiyan Bazilikası Hamam yapısının arka tarafındadır. M.S.
6. yy’da yapılmıştır.
Yeni yapı yüzme havuzu ve gazinonun arkasında anıtsal çeşmeve
tuvaletler son yıllarda ortaya çıkarıldı. İyi korunmuş ve iyi
restore edilmiş tiyatronun kabartmaları müzede görülebiliyor.
Biraz ayrık yerde gördüğünüz kalıntı St. Philip’e adanmış
kiliseye aittir. Sütunlu caddenin sonunda Domitian Takı yer
alıyor. Onun ilerisinde hamam yapılarının
kalıntıları bulunuyor. Kentin en önemli bölümü çok iyi
korunmuş durumdaki nekropolüdür. (Mezarlık). Tümülüs, lahit ve
ev tipi mezarlar yolun iki tarafında 2 km. boyunca
uzanmaktadır. Geç Hellenistik Dönem’den Erken Hıristiyanlık
Dönemine bir sürede oluşmuştur.
KARAHAYIT
Pamukkale’nin 5 km uzağındaki Karahayıt köyünün şifalı suları,
hamamları Pamukkale ile aynı özellikleri göstermektedir.
Travertenler ve antik kent çevresinde fazla yapılaşmanın
önlenmesi için turistik tesis yapımına bu bölge açılmıştır.
Nitelikli otel ve tatil köyü kurulmaktadır.
Yeraltındaki Pamukkale
Pamukkale’deki travertenlerin bir benzerini, yeraltında, bir
mağarada görmek ister misiniz?
O zaman Denizli’den’den ana yola çıkıp Afyon tarafıne
seyretmek gerekiyor. Kaklık beldesinde, sola Çimento Fabrikası
yoluna giriliyor ve 6 km sonra Kaklık mağarası ağzına
ulaşılıyor.
Çağlayarak akan suların içinden geçip aşağı inildiğinde bir
doğa harikası olarak traverten oluşumları çıkıyor karşınıza.
Mağaranın ışıklandırılarak turizme açılması için çalışmalar
yapılıyor. Biri yer üstünde, diğeri yer altında iki doğa
harikasını arka arkaya görmek çok güzel bir duygu yaratıyor.
Pamukkale Üzerine Bir Söylence
Pamukkale sularının güzelleştirici etkisi tarih boyunca
biliniyordu. Yöre halkının dilden dile aktardığı söylenceye
kulak verelim:
Yoksul bir ailenin çirkin mi çirkin bir kızı varmış. Gelinlik
çağa geldiği, akranları evlenip çoluk çocuğa karıştığı halde
garip kızın bir talibi çıkmamış. Buna çok üzülen kız alıp
başını kırlara doğru yürümüş. Pamukkale’ye geldiğinde canına
kıymaya karar vermiş. Kendini yüksek kayalardan aşağıya
atıvermiş. Bir su birikintisinin
içine düşmüş ve orada kala kalmış.
Denizli Beyi’nin yakışıklı ve yiğit oğlu da o sıra avdan
dönüyormuş. Suların içinde birinin öylece yatıp durduğunu
görünce koşup başına varmış. Kızı çevirip yüzüne bakınca da o
anda vurulmuş. Kız inanılmaz güzellikteymiş. Yarasını beresini
iyileştirmiş ve Pamukkale’nin suyunun bir anda güzelleştirdiği
yoksul kızla evlenmiş
|