TRABZON VİLAYETİNDE YER
ADLARINI VE İDARİ YAPIYI DEĞİŞTİRME TEŞEBBÜSLERİ
Ayhan YÜKSEL
Yer adları (toponomi), bir toprak parçasının vatan haline getirilmesi bakımm-dan
çok önemlidir. Anadolu'yu yurt tutan atalarımız yaşadığımız bu topraklarda
kendi kültürünün damgasını taşıyan adlar vermişlerdir. Türkiye'de köy, dağ,
dere, tepe, göl, ırmak, yaylak, kışlak, arazi parçasına bilerek düşünerek,
geleneğe uyularak ad verilmiştir. Yer adları, vatan tuttuğumuz bu toprağın
tapu senetleridir.1
XIX. Yüzyılın ilk yarısından itibaren Balkanlardaki milliyetçiliğin yayılışı
ve Osmanlı devletinin Avrupa karşısındaki zayıflığı yüzünden Osmanlı
İmparatorluğundaki ayrılıkçı hareketler güçlenmeğe başladığında
Osmanlıcılık, bu eğilimleri kontrol altına almak için uygun bir ideoloji
olarak görüldü.2 Amaç, Osmanlı İmparatorluğunu dağılma tehlikesinden
kurtarmaktı. Ancak, Hıristiyan ve Müslüman Arnavutların bağımsızlık
hareketlerine girişmeleri, İttihat ve Terakki'yi Osmanlıcılık ve İslamcılık
dışında Türkçülük hareketine itti.3 Çünkü, İttihatçılar, Balkan Savaşı'ndan
sonra etnik yapıları farklı, Müslüman da olsa farklı milliyetleri aynı çatı
altında tutamayacaklarım anlamışlardı. İmparatorluk içindeki milliyetçilik
hareketi, dış güçlerin bunu alabildiğine tahriki, bunun yanında Birinci
Dünya Savaşı arifesinde ve savaş sırasında, idarecileri etnik bir başkaldırı
içerisindeki guruplara karşı etkili tedbirler almaya yöneltti. Bu durum,
sadece siyasî, askerî değil, aynı zamanda vaki olabilecek tehditlere ve
taleplere karşı, Osmanlı ülkesinin bir Türk-Müslüman devleti olduğunu hatıra
getirebilecek düzenlemelere de yol açtı. Bu kabil ciddî teşebbüslerden
birisini de yer adları-nm değiştirilmesi teşkil eder.
Bunun için. Dahiliye Nezareti, Osmanlı ülkesinde şehir, kasaba ve köylerden
bazılarının Osmanlılığa (Türklüğe) hiçbir münasebeti olmayan adlar
taşıdığından, bunların mevcut yeri ve tarihle ilgileri göz önüne alınarak
uygun bir adla değiştirilmesine karar verdi.
Bunun üzerine, bütün Osmanlı ülkesinde olduğu gibi Trabzon Vilayeti'ne dahil
sancak ve kaza merkezlerinde çalışmalar başlatıldı. Bu iş için komisyonlar
teşkil edildi. Türkçe olmadığı, "terbiye-yi millîyeye mugayir" köy adları
tespit edilmeye başlandı. Bu bölgeyle ilgili ilk çalışmalar daha 1913'te
başlamış ve öncelikle Rize kazası ve nahiyelerinde köy adları değiştirilmeye
teşebbüs edilmiştir. Nitekim, Rize kazası ve nahiyeleri Karadere, Kura-yı
seb'a, Mapavri ile ilgili 3 Kanün-ı evvel 1329 (16 Aralık 1913) tarihli
liste Başbakanlık Arşivi'nde bulunmaktadır.4 Ayrıca, Gümüşhane sancağına
bağlı yerlerin adlarının değiştirildiğini ihtiva eden defter, Vilayet Umumi
Meclisi'nde görüşüldükten sonra 9 Şubat 1330 (22 Şubat 1915)'da 5, Vakf-ı
Kebir kazasında hazırlanan defter de, yine Vilayet Umumi Meclisi'nde
görüşülerek ve İlyaslı olarak değiştirilmesi teklif edilen Ellezli koyunun
adinin aynen muhafaza edilmesine karar verilerek 15 Şubat 1330 (28 Şubat
1915)'da Dahiliye Nezaretine gönderildi.6 Dahiliye Nezareti, Vakf-ı Kebir
kazasına ait değişikliği kabul ettiği halde, Gümüşhane sancağına ait
değişiklik cetvelini eski adların bazılarının okunamadığı, yeni adların
eskileri hizasma yazılmamış olması nedeniyle yeniden düzenlenmek üzere iade
etti.7 Canik sancağınca tanzim edilen cetvelde uygun görülmedi.8
Yer adlarının değiştirilmesi işleminde bir belirsizlik görülüyordu. Vilayet,
sancak ve kaza merkezlerinde kurulan komisyonlar, hükümetin isteğine uygun
bir değiştirme yapamıyordu. Bunun için. Dahiliye Nezareti, hangi adların
değiştirilmesinin uygun olacağına açıklık getiren bir tezkire yayınladı (14
Teşrin-i evvel 1331/27 Ekim 1915). Trabzon vilayetine 24 Teşrin-i sani 1331
(7 Aralık 1915)'de gelen; şehir, kasaba ve köy adları hakkındaki bu tezkire,
önemine binaen, ayni gün sancak ve kaza merkezlerine tebliğ edildi.9
Bu defa yer adlarının değiştirilmesi sırasında uygulamalarda görülen bazı
aksaklıkları gidermek üzere İttihat ve Terakki liderlerinden, Osmanlı
Harbiye Nazırı, dönemin Türkçülerinden Enver Paşa 10, 23 Kanün-ı evvel 1331
(5 Ocak 1916)'de bir emirname yayınlayarak uygulanacak esasları bizzat
belirledi.11
Bu emirnameye göre:
1) Osmanlı ülkesinde Ermenice, Rumca, Bulgarca, hatta İslam olmayan
kavimlere ait vilayet, sancak, kasaba, köy, dağ, nehir gibi bütün adlar
Türkçe'ye çevrilecekti. Dolayısıyla Müslüman kavimlere ait yer adlarına
dokunulmayacaktı.
2) Bölge dahilindeki askerî başkanlar ve mülkiye memurları bir araya
gelerek, değişiklik cetvellerini tertip edeceklerdi. Bu değiştirme önce
vilayet, sancak ve kaza
merkezlerinden başlanacak, hazırlanan cetveller Umumi Karargaha
gönderilecekti. Toplanan cetveller tetkik edilecek, birbirine benzeyen
adlar, yazışılarak değiştirildikten sonra, uygulanmak üzere Dahiliye ve
Posta Nezaretlerine tamim edilecekti.
3) Yeni konulacak adlarda çalışkanlık ve askerî zaferlerimiz konu
edilecekti. Harp sahası olan yerler, oraya mahsus şanlı geçmişi
hatırlatacaktı. Eğer bu mümkün değilse, en namuslu ve memleketine faydalı
hizmetlerde bulunmuş, ancak hayatta bulunmayanların adları anılmak, ya da
yörenin bol yetişen ve tanınan ürün, sanayi ve ticareti daima sabit kılacak,
vaziyet ve coğrafi şekline yakışan adlar bulunacaktı. Okul öğretmenleri de
coğrafya derslerinde vatanın her parçasını anarken, öğrencilere aynı zamanda
her mevkiin şanlı tarihini, iklimini, mahsulünü, sanat ve ticaretine ait
faydalı konuları bulacak ve anlatacaklardı. Bir de, öteden beri yabancıda
olsa, bugün konuşulmakta olan adların benzemeyen ad ile değiştirilmesi ahali
arasında yanlışlıklara ve eski adların yine söylenmesine sebep olacağından,
ahalinin bu durumu dikkate alınarak ona göre ad bulunulacaktı. Mesela,
"Ereğli"ye "Erikli" veya "Eraklı"; "Gelibolu"ya "Velibolu" denilmesi haline
herhangi bir mahzur söz konuşu olmayacaktı.
Gerek 14 Teşrin-i evvel 1331 (27 Ekim 1915)'de yayınlanan tezkire, gerek
Enver Paşa'nın yayınladığı emirname dikkate alınarak Canik sancağına ait
yeni bir liste 26 Nisan 1332 (9 Mayıs 1916de Dahiliye Nezareti'ne
gönderildi.12
Trabzon merkez sancağım (nahiyesi: Yomra), Sürmene, Of, Akçaabad, Görele,
Tirebolu (nahiyesi: Esbiye), Giresun (nahiyesi: Keşab, Bulancak, Piraziz),
Ordu (nahiyesi: Perşembe, Ulubey, Bolaman, Aybastı, Habsamana) kazalarım;
Lazistan 13 merkez sancağım (nahiyesi: Karadere, Kura-yi seb'a, Mapavri),
Hopa (nahiyesi:Arhavi, Viçe), Atina (nahiyesi: Hemsin, Ardeşen) kazalarım ve
Gümüşhane merkez sancağım (nahiyesi: Konas, Yağmurdere), Torul (nahiyesi:
Korum, Kürtün, Harşid), Kelkit, Şiran kazalarım ihtiva eden 23 sayfadan
ibaret olan defter l Haziran 1332 (14 Haziran 1916)'de Vilayet Encümeni
tarafından tetkik ve tasdik edildikten sonra 20 Haziran 1332 (3 Temmuz
1916)'de Dahiliye Nezareti'ne gönderildi.14
Bu listelerde Trabzon merkez kazası 38 mahalle, 82 köyü; Sürmene kazası 73
köyü; Of kazası 99 köyü; Akçaabad kazası 91 köyü; Vakf-ı Kebir kazası 49
köyü ihtiva ediyordu. Vilayet Encümeninin aldığı karara göre Trabzon
merkezinde 38 mahalleden sekiz mahallenin adı değiştiriliyordu.
Ermenice, Rumca ve Bulgarca olduğu gerekçeleriyle yer adları
değiştirilirken, Trabzon vilayeti örneğinde olduğu gibi, bu değiştirme
işleminde görev yapan heyet üyelerinin pek de bilgili olmadığı dikkat
çekmekte, bu işin alelacele, hiçbir altyapı hazırlığı olmaksızın
gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Zira, heyet üyeleri Türk etno-lojisinden
ve tarihinden habersiz olup, has Türkçe adları da değiştirmişlerdir. Mesela;
eski Bulgar Türk'ü, Kuman ve Peçenek oymaklarıyle ilgili olduğu ileri
sürülen Çoruk, Kaleli; Kilat Hortokop, Kirazlı; Macera, Aksanlı; Nefs-i
Kilat, Hacıoğlu; Komonit, Mescitli; Hazer Kozan, Çukurca; Oğuz, Aziziye
olarak değiştirilmek istenmişti.15
Yine Tuş, Tavus; Mesarya, Meserret; Simona, Selimiye; Kalecik, Ufuk Kale;
Hareka, Harkbaşı; Lalenk, Laleli; Arvela, Veliköy; Keramiya, Keremköy
yapılmıştır. Bunlar, eski adın okunuşundan esinlenerek konulan adlardır.
Teklif edilen yeni yer adlarının bir kısmı tabiatla ilgilidir. Bayırlı,
Boğaz, Düzköy, Aşağiköy, Büyüktepe, Küçüktepe, Ağaçlı, Tepecik, Çayırlı,
Elmadağı, Dağköy bölgenin topografisini tanımlamaktadır. Yer adı verilen bir
motifte şudur;
Soğuksu, Tuzluçeşme, Kuruçeşme, Soğukpınar, Derindere, Soğukkuyu gibi.
Meyveler ve çiçeklerde yer adı vermede ilham kaynağı olmuştur: Elmaköy,
Kirazlı, Armut, İncirli, Cevizli, Elmalı, Ayvacık, Armutluk, Zeytinlik,
Erikli, Elmacık. Hayvan adı verilen köylerde vardır: Tavus, Kuşboğan, Şahin,
Arslancık. Verilen yer adları ara-sında şahıs ve sülale adları da
görülmektedir. Bunlar; Abanosoğlu, Demelioğlu, Hacı Beşir, Gümrükçüoğlu,
Küçük Ali, Muradhanlı, Hacıoğlu, Ömer Ağa, Hekimoğlu, Pehlivanoğlu,
Bıyıklıoğlu, Hacı Musa, Hacı Hasan, Gül Ali gibi mahallin ileri gelenleri;
Alp Tekin, Ertuğrul, Barbaros, Piyale Paşa, Kolçak Mustafa Ağa gibi Türk
tarihinden alınma adlardır. Plevne ve Deme gibi tarihi şehirler ve dönemin
Trabzon valisi Cemal Azmi'nin adı da verilen adlar arasında yer almaktadır.
Trabzon Vilayetinde yapılan yer adlarının değiştirilme işleminin tümüyle
uygulandığı söylenemez. Trabzon merkez kazasında iki (Hacı Beşir, Konaklar);
Yomra nahiyesinde bir (Kömürcüler); Sürmene kazasında dört (Köprülü,
Değirmenli, Yemişlik, Ayvalık); Of kazasında altı (Demirkapı, Çambaşı,
Maraşlı, Fındıklı, Akpazarı, Kireçköy); Akçaabad kazasında altı (Çamlık,
Zeytinlik, Arpacılık, Kavaklı, Kalecik, Kirazlık) köy adı teklif edilen
adlarla bugün benzerlik göstermektedir. Vakf-ı Kebir kazasında ise, bu
değiştirme işlemi tamamiyle uygulanmış olup, bugünkü köy adları, o dönemde
verilen köy adları ile aynıdır.16 Diğer kazalarda uygulanamamasına sebep,
teklif edilen adların Dahiliye Nezeretince hemen onaylanmaması, araya giren
savaş ve Rus işgal yılları olmalıdır.17
Bu şekilde yer adlarına yapılan müdahalelerin ilmî bakımdan bazı önemli
mahzurları da beraberinde getirdiği açıktır. Zira yapılacak mahallî
tetkikatta araştırmacıların karşı karşıya kaldıkları en büyük problemlerden
birini bu konu teşkil eder. Bazen eski kaynaklarda geçen ve tarihî Öneme
sahip olan bir yeri tespit etmek, iskan coğrafyasını buna göre çıkarıp
bugünle karşılaştırmak, bu şekildeki değişiklik sebebiyle çoğu defa mümkün
olmamakta; teşhisi önemli ölçüde güçleştirmektedir. Bu-nunla beraber siyasî
gerekçeler bazen böyle uygulamaları icbar'etmektedir. Dolayısıyla İttihat ve
Terakkinin karşı karşıya kalınan dış tehditler ve ülke üzerindeki c-meller
yüzünden böyle bir uygulamaya gitmesi, o günkü şartlar düşünülecek olursa,
tabiî karşılanabilir. Söz konuşu anlayışın genel bir kanaate dönüşmüş
olduğunu, Türk dili ve kültürü hakkında yazıları olan Sakarya Savaşı şehidi
Tirebolulu Hüseyin Avni (Alparslan) Beğin "Ülkemizin ıssısı (sahibi) olmak
istiyor isek en küçük köyümüze kadar adları Türkçe yapalım. Ermenice,
Urumca, Arapça değil. Böylece ülkemizi önk (renk)imize boyayalım" ifadeleri
de açık olarak -o dönemin halet-i ruhiyesini akset tirmek bakımmdan-
göstermektedir.18
Trabzon Vilayetinde yer adlarıyla ilgili değişiklikler yapılmaya çalışılır
ve bunun tatbik mevkiine konması için çaba sarf edilirken, aynı zamanda
vilayetin idarî bünyesinde de bir takım yeni uygulamalara girişilmiştir.
Klasik dönemde "sancak" olarak teşkilatlanan, Tanzimat Dönemi sonrası idarî
birim olarak farklı şekillerde adlandırılan Trabzon bölgesi, XIX. yüzyıl
sonlarına gelindiğinde, artık vilayet adıyla anılmış ve doğrudan bir büyük
idarî üniteyi niteleyen özellik kazanmıştır. Nitekim, 1907 yılı sonunda
Trabzon Vilayeti olarak adlandırılan kesimde 49 nahiye, 1911 yılı sonunda
ise 39 nahiye bulunmakta idi. Birinci Dünya Savaşı arifesinde genel olarak
taşra teşkilatı yeniden gözden geçirilince, Trabzon Vilayeti de bundan
etkilendi. Gerçekten, tdare-i Umümiye Dahiliye Müdüriyeti, 24 Ağustos 1330
(6 Eylül 1914) tarihli yazışı ile Trabzon'da yeni teşkil edilecek olanlar
hariç, mevcut nahiyelerin sınıflarının ve müdür maaşlarının yeniden tespit
edilmesini istedi. Buna göre nahiye müdürlerinin maaşlarına dokunulmayacak,
ama sınıfları bir alt dereceye indirilecekti. Bu emir gereğince, tanzim
edilen bir cetvel, incelenmek üzere 7 Şubat 1330 (20 Şubat 1915)'da Dahiliye
Nezareti'ne gönderildi.19 Bu sırada Trabzon merkez kazasında üç (Yomra,
Şarlı, Tonya); Giresun kazasında üç (Akköy, Keşab, Piraziz); Ordu kazasında
beş (Bolaman, Perşembe, Habsamana, Aybastı, Ulubey); Lazistan sancağında
yedi (Arhavi, Kura-yi seb'a, Viçe, Karadere, Mapavri, Ardeşen, Hemsin);
Gümüşhane sancağında altı (Kürtün, Yağmurdere, Konas, Korum, Harşid, Köse)
olmak üzere 24 nahiye vardı. Trabzon Vilayeti ve Dahiliye Nezareti arasında
yapılan yazışmalar so-nucunda Trabzon Vilayetinde mevcut nahiyelerden Arhavi,
Viçe (Fındıklı), Mapavri (Çayeli) nahiyeleri, "Lazistan" denilen sancağın
hududunda ve harp sahası içinde bulunması, Rus kuvvetleri karşısında
müdürlerinin "cansiperane ve metanetkarane" hareketleri, eşkiya ile de
fedakarane mücadele etmeleri nedeniyle üçüncü sınıf nahiye oldukları halde,
ikinci sınifa terfi ettirildiği gibi müdür maaşlarına 300 kuruş zam
yapılarak 800 kurusa yükseltildi. Müdür maaşları 800 kuruş olan Yomra, Şarlı
(Beşikdüzü), Bolaman, Perşembe, Habsamana (Gölköy), Akköy (Bulancak) ikinci
sınifa tenzil edildi. Müdür maaşlarına 100'er kuruş zam yapılarak 600 kurusa
çıkarılan Karadere (Kalkandere), Yağmurdere, Konas nahiyeleri, müdür
maaşları 600 kuruş olan Tonya, Aybastı, Ulubey, Piraziz, Kura-yi seb'a (îkizdere),
Ardeşen, Hemsin, Kürtün, Korum, Harşid ve Köse nahiyeleri ile birlikte
üçüncü sınıfta bırakıldılar. Esasen birinci sınıf nahiye olan Keşab ise,
ikinci sınifa indirilmediği gibi, müdür maaşına 200 kuruş zam yapılarak 1000
kurusa çıkarıldı. Ancak, Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey, bu değişikliğin
yapılmasının şimdilik uygun olmadığım Dahiliye Nezareti'ne cevaben
yazmıştır.20 Bunun sebebinin devam eden Birinci Dünya Savaşı ve o günkü zor
şartlarda idarecilerin ve ahalinin şevkinin kırılmaması olarak tahmin
edilebilinir.
Aynı yıllarda, Trabzon kamuoyunu meşgul eden diğer bir konu da Tonya ve
bilhassa Şarlı (Beşikdüzü) nahiyesinin Vakf-ı Kebir kazasına bağlanması için
alınan kararın uygulanmasında karşılaşılan güçlüklerdi.
Şarlı nahiyesi, Akçaabad ve Vakf-ı Kebir kazalarınm batısmda, Görele
kazasıyle Vakf-ı Kebir kazalarının ortasında, Trabzon'a ondört saat
mesafede, Vakf-ı Kebir kazasına ise iki saat mesafede idi. Bazı köylerinin
Trabzon'a olan uzaklığı 25-30 saati buluyordu. Tonya nahiyesi de, Akçaabad
kazasından sonra, Vakf-ı Kebir kazasının güneyinde bulunuyordu. Şarlı ve
Tonya nahiyelerinin bağlı oldukları Trabzon merkez kazasına uzaklığı, malî
ve idarî işlerde gecikmeye, gidiş-gelişlerde bir takım güçlüklerin
yaşanmasına sebep oluyordu. Bu durum, Trabzon Maliye Müfettiş-liği'nce
Maliye Nezareti'ne 13 Şubat 1327 (20 Şubat 1912)'de bir yazı ile bildirildi
ve idarî değişikliğe gidilmesi istendi.21 Trabzon Valiliği de aynı görüşte
idi. Nitekim, vilayet, Dahiliye Nezareti'ne yazdığı 25 Şubat 1327 (9 Mart
1912) tarihli yazı ile her iki nahiyenin Mart 1328 (1912)'den itibaren Vakf-ı
Kebir kazasma bağlanmasmı talep etti.22
Fakat, bu karar aradan geçen üç yıl gibi uzun bir zamana rağmen uygulana-madı.
Çünkü, Şarlı ahalisi, bu kararı uygulatmamak için ellerinden gelen bütün
gayreti göstermekteydiler. 11 Şubat 1330 (24 Şubat 1915)'da Görele
postahanesi'nden nahiye ahalisi adına Belediye Reisi Ahmed Rifat, eşraftan
Hasan Ali-zade Hacı Osman, Hoca-zade Osman, a'zalar Cemaleddin, Ali,
Hüseyin, Osman Efendi imzasiyle Şura-yı Devlet Başkanlığına ve Dahiliye
Nezaretine çektikleri telgrafta Vakf-ı Kebir kazasından iktisadî ve sosyal
bakımdan üstün olduklarım belirtiyorlar, 40 sene önce Vakf-ı Kebir
kazasından aralarında devam edegelen soğukluktan dolayı kanlı bir mücadele
ve mukabele ile ayrıldıklarım ifade ediyorlardı. Şarlılılar'a göre, bu karar
Vakf-ı Kebir Meclis-i Umumi a'zalarınm yalanlarıyle, kendi a'zalarının
bulunmadığı bir oturumda alınmıştı. Bu nedenle, Şarlı ahalisi nahiyelerinin
ya kaza yapılmasın!, ya da mevcut halin devamım veya Görele kazasına
bağlanmasmı istiyordu.23 Vali Cemal Azmi'nin kararın uygulanması için kanunî
mevzuatın tamamlanmasın! 24 Teşrin-i evvel 1331 (6 Kasım 1915)'de 24 ve 10
Temmuz 1332 (23 Temmuz 1916)'de 25 tekrar istemesine rağmen, Şarlı
nahiyesinin Vakf-ı Kebir kazasına bağlanması bir hayli zaman alacak, bu
hususta çıkan 2 Nisan 1332 (15 Nisan 1916) tarihli bir irade-i seniyye
Dahiliye Nezaretine uygulanması için ancak Ağustos 1334 (1918)'de tamim
edilecekti.26
Anlaşılacağı üzere, Osmanlı Devleti'nin son yıllarına girildiğinde,
özellikle A-nadolu'da. Cumhuriyet dönemindeki taşra teşkilatının da ilk
temelleri bir bakıma atılmış oluyordu. Bir başka ifadeyle, yeni Cumhuriyet
idaresi, eski idarî bölünmeye büyük ölçüde bağlı kaldı ve bunu, daha sonra
bir-iki düzeltme hariç sürdürdü. Böylece, Trabzon'un da dahil bulunduğu
kesimin bugünkü tabiî hudutları da son şeklini -geniş ölçüde revizyonun
gerçekleştirileceği 1980'li yıllara kadar almış oldu.
* Araştırmacı, Yazar
1 Türkiye'de yer adları ve değiştirilen bazı yer adları için
bk. Türk Yer Adları Sempozyumu Bildirileri (Ankara 11-13 Eylül 1984), Ankara
1984.
2 Hasan Kayalı, Jön Türkler ve Araplar, İstanbul 1998, s.233.
3 Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihî Gelişimi ve Türk Ocakları
(1921-1931), istanbul 1994, s.87-88.
4 Başbakanlık Arşivi-Dahiliye idare (BA, DH. ÎD), nr. 97-2/25.
5 BA, Dahiliye Nezareti İdare-i Umümiyye, (DH.İÜM) nr. 48/7, lef: l.
6 BA, DH. tlIM. nr. 48/6, lef: 2-3
7 BA, DH. İlIM nr. 48/6, lef: l; DH. İUM. nr. 48/7, lef: 2
8 BA, DH. İlIM. nr. 48/10, lef: l.
9 BA, DH. İUM. nr. 48/17, lef: 6.
10 Enver Paşa'nın hayatı, siyasî ve askerî faaliyetleri ve bibliyografyası
için bk. M. Şükrü Hanioğlu, "Enver Paşa", DtA, XI, 261-264.
11 BA, DH. tüM. nr. 48/17, lef: 2. Bu belgeyi bana vermek nezaketinde
bulunan Doç. Dr. Süleyman Beyoğlu'na teşekkür ederim.
12 BA, DH. ÎIÎM. nr. 48/10, lef; 4. Bu listeye göre Canik sancağında bulunan
Fatsa kazasının adı "Yalı Saray", Terme kazasının adı "Sancaklı"; Ünye
kazasının adı "Saray Bahçe" olarak değiştirilecekti. Bafra kazasının adı
değiştirilmek istenirse "Kızılırmak", Çarşamba kazasının adı değiştirilmek
istenirse "Yeşilırmak" olmalıydı. Kavak nahiyesi ise Bağdat yolu üzerinde
bulunuyordu. Kavak adı Rumca değildi. Adının değiştirilmesi halinde "Durak"
denilmesi uygun olacaktı.
13 Buradaki Lazistan, Rize merkez kazasıdır. Osmanlı devrinde Trabzon
Eyaletine bağlı olan Lazistan Sancağı Rize yöresinin ötesinden başlıyordu.
XVI. ve XVII. yüzyıllarda Rize yöresi Lazistan Sancağına dahil olmayıp
Trabzon merkez sancağına dahil idi. Lazistan adı, Osmanlı idarî teşkilatına
1850 yıllarında girmiştir. 1266 Devlet Salnamesi'ndeki Gönye Sancağı'nın adı
1267'den sonra Lazistan adım almıştır. Böylece, hiç gereği yokken, olumsuz
yönü ile kullanılabilecek bir terim, idarî teşkilata sokulmuş oldu. (bk.
Faruk Sümer, Tirebolu Tarihi, istanbul 1992, s.30; Tuncer Baykara,
Anadolu'nun Tarihî Coğrafyasına Giriş, I, Ankara 1988, s.125-126).
14 BA, DH. ÎÜM. nr. 48/10. Burada sadece bugün idarî teşkilatta Trabzon'un
kazası olan defterde ve listede yer alan Yomra nahiyesi, Sürmene, Of, Vakf-ı
Kebir, Akçaabad kazalarına ait değiştirilen köy adları yayınlanacaktır,
îleride o dönemde Trabzon Vilayetine bağlı kaza merkezlerine ait değişiklik
cetvelleri de peyderpey yayınlanacaktır. Şimdilik sadece kaza merkezlerine
ait değişikliği vermekle yetineceğiz. Bu defterde yer alan diğer kaza
merkezlerinden Giresun kazasının adı "îttihad", Keşab nahiyesinin adı
"Yuvacık"; Tirebolu kazasının adı "Akça Yurd"; Esbiye nahiyesinin adı "Yeni
Pazar", Görele kazasının adı "Feyziye"; Bolaman nahiyesinin adı "Süleyman";
Habsamana (Gölköy) nahiyesinin adı "Payaslı Hoca"; Lazistan Livasının adı
"Terakki"; Mapavri (Çayeli) nahiyesinin adı "Eski Pazar"; Hopa kazasının adı
"Cihadiye"; Arhavi nahiyesinin adı "Teşkilat"; Atina (Pazar) kazasının adı
"Müftü"; Gümüşhane livasına bağlı Konas nahiyesinin adı "Muradhanoğlu";
Torul kazasının adı "Taşlı"; Korum nahiyesinin adı "Yayla"; Kürtün
nahiyesinin adı "Çoban"; Harşid (Doğankent) nahiyesinin adı "Büyüksu";
Kelkit kazasının adı "Bereketli"; Şiran kazasının adı "Türk ili" olarak
değiştirilmek istenmişti. (Giresun, Tirebolu ve Görele kazalarına ait
değiştirilmek istenilen köy adları için bk. Ayhan Yüksel, "Enver Paşa'nın
Yer îsimlerinin Değiştirilmesine Dair Emimamesi ve Gircsun'daki Uygulaması",
Giresun Dergisi, sayı 127 [Ağustos 1998], s.64-71).
15 Mehmet Eröz, "Sosyolojik Yönden Türk Yer Adları", Türk Yer Adları
Sempozyumu Bildirileri (Ankara 11-13 Eylül 1984), Ankara 1984, s.43-53.
16 Son Teşkilat-ı Mülkiyyede Köylcrimizin Adları, istanbul 1928, s 738-740;
Genel Nüfus Sayımı, İdarî Bölünüş (26.10.1975), Ankara 1977. s.4-12.
17 Rahmi Çiçek, Millî Mücadele ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Trabzon'da
Yerel Yönetim, Trabzon 1998,s.30.
18 Tirebolulu H. (Hüseyin Avni] Alparslan. Trabzon İli Laz mı Türk mü,
Giresun 1339, s. 17. (Yeni yazıyla neşreden. Ayhan Yüksel, "Tirebolulu
Hüseyin Avni Alparslan ve Risalcsi", Türk Dünyası Tarih Dergisi, Sayı 105
[Eylül 1995], s.34-39).
19 BA, DH. tlJM. nr. 46-1/1-17, lef: 4.
20 BA, DH. tlJM. nr. 46-1/1-17. lef: 36.
21 DH.lD,nr. 124-2/90.
22 Aynı belge, lef: 7.
23 BA, DH. İUM. nr. 46-1/1-17, lef: 32/1-2. Şarlı nahiyesi ile Vakf-ı Kebir
kazası ahalileri arasında husumetin uzun zamandan beri devam etmekte olduğu
ve Şarlılılar'ın kaza olmak arzusunda bulundukları anlaşılıyor. Trabzon
Vilayetinden Dahiliye Nezaretine yazılan 11 Haziran 1306 (24 Haziran 1890)
tarihli yazı, Şarlı ahalisinin kaza olmak için verdikleri iki adet
dilekçeden bahsetmekte ve de Şarlı'nın daha önce Vakf-ı Kebir kazasına bağlı
iken, ahalilerin .iyi geçinememeleri nedeniyle ayrıldıklarım ifade
etmektedir. Yine, belgede, Şarlılılar'ın kaza olma isteklerinin uygun
bulunmadığı belirtiliyor (bk. BA, Şurfi-yı Devlet, nr. 1842/20).
24 BA, DH.IlJM.nr.46-l/l-17.1ef: 33.
25 BA, DH. ÎUM. nr. E-80/27, lef: 4.
26 BA, DH.tUM.nr.46-1/71.
|