Batı Karadeniz Bölgesi,
Anadolu nun en eski yerleşim bölgelerinden biri. Bölgenin tarih öncesi
dönemde özel bir adı var. Halys le (Kızılırmak) , Filios (şimdi Filyos)
ırmağı arasında kalan bölüme Paphlagonia deniyor. Bu bölgedeki yerleşimlerin
hemen hepsi tarih öncesi dönemlerin izlerini taşıyor. Heres, Filyos ve şimdi
Bartın Deresi olarak bilinen Partenios ırmağı , Çevrelerinin yeşili, sarp
dağları ,dingin vadileriyle taşıdıkları suyu büyüleyerek bilinen ve
bilinemeyen tarihlerin soluğunu katarlar ona. İnanmayan gidip dinlesin.
Tarihle birazcık dostluğu varsa , Amazon süvarilerinin erkeklere meydan
okuyan naralarının bu ırmaklarda derinden yankılandığını duyacaktır..
Mengen
Bolu’yu geçip te, Eskiçağ ayrımından otoyoldan çıktığmızda, Mengen,
Zonguldak tabelasını görüyoruz ve sapıyoruz. Yol bizi Atatürk’e
karşı çıktılar diye Eski Çağ olarak bırakılan yer üzerinden, yeşillikler
arasından Mengen’e doğru götürüyor. Yaklaşık 15 km. sonra Mengen’e
geliyoruz. Aşçılar Festivalinin olmamasının hiç bir önemi yok, yol
kenarındaki lokantalardan birini gözümüze kestirip içeri giriyoruz. Mengen
Türkiye’ye aşçı yetiştiren memleket; önden bir bulgur çorbası istiyoruz,
peşinden güzel bir et yemeği. Aslında Mengen’e şaşırıyoruz, dağınık ve biraz
da tozlu... Ama yemek güzeldi. Karadeniz’e keyifli girmeli; yemeğin üzerine
bir kahve söylüyoruz, yanında garsonun ikram ettiği nane likörü. Evet, Artık
E-5 geride kaldı, Ehl-i keyf Karadeniz bizi bekliyor.
Yeşillikler arasındayız ve bir çay bizi takip ediyor. Dorukan tünelinden
geçiyoruz. Ama biz Yedigöller’e daha çok zaman ayırmalı diye düşünüyor ve
bir haftasonu gezisi için programlayıp devam ediyoruz. (Yedigöller için
İstanbul’dan Ankara’ya sayfalarına bakınız.)
Bastonun Kenti
Devrek
Devrek yolların kavşağında kurulmuş. Batıya Ereğli’ye ve Zonguldak’a Kuzeye
Kilimli sahiline, ve
Bartın’a bağlanıyor. Kilimli sahiline ulaşmak için 40 km. kadar yol almanız
yeterli. Doğuya yönelirseniz Karabük ve Safranbolu’ya çıkarsınız. Ama önce
burada bir mola vermeli.
( Bakınız bu sayfadaki Devrek Çınar Otel)
Devrek
ülkemizin baston yapımcılığıyla ünlü ilçesi. Türkiye’nin en güzel bastonları
burada eğilip bükülüyor, üzerine işler işleniyor ve ülkenin dört bir yanına
dağılıyor. Yurtdışına da gidiyor. Devrek’in bastonlarının ünü ülke
sınırlarımızı aşalı çok olmuş. Sayıları biraz azalmaya yüz tuttu ama gene de
baston atölyelerinden birine girip bu eski mesleğin nasıl icra edildiğini
izleyebilirsiniz.
En güzellerinden birini de satınalabilirsiniz. İhtiyacınız olmasa da
evinizin bir köşesinde süs olur.
ZONGULDAK
Yol ayrımına geliyoruz, eğer doğrudan Bartın üzerinden Amasra ve Karadeniz’e
ulaşacaksak sağa, Zonguldak’ı görmek istiyorsak sola yönelmemiz gerekir.
Biz sola yöneliyoruz. Ağaçlar arasında ilerleyen yolumuz (burada
Almancıların yaptırdığı o hiç bir işe yaramayan beş katlı binaları görmeden)
yaklaşık 30 dakika sonra Çaydamar kömür havzasından bizi Zonguldak’a
götürür. Çaydamar yolu yeni yoldur eğer Orhan Veli
gibi Zonguldak’a tepeden girmek istiyorsak, biraz daha virajlı ve uzun olan
Üzülmez mevkiini kullanmalıyız ki bu yol üzerindeki evlerin göçükler nedeni
ile çatlayan duvarlarını görebilelim.
Zonguldak’a geldik yapabileceğimiz pek bir şey yok.
Fener mahallesindeki Deniz Kulübü bir şeyler yemek ve içmek için uygun bir
yer. Kapuz ve Uzunkum plajları da unutulmamalı.
Bu arada Zonguldak yöresindeki mağaralardan söz etmeliyiz. Çaycuma yolu
üzerindeki Güdüllü Köyü’nde bulunan Çakırköy mağarasının içinde çeşitli
göller vardır. Bunun yanısıra Zonguldak’a 23 km. uzaklıktaki Cumayanı -
Kızılelma Mağarası da içinde göletler bulunduran 10 km. uzunluğunda derin
bir mağaradır.
Zonguldak’tan kuzey doğuya doğru yol alıyoruz. Ağaçlıklar arasından çok
güzel deniz manzaraları ile virajlı ve tehlikeli bir yolla Kilimli kömür
havzasından Hisarönü sahiline ulaşabiliriz. Bu yol üzerinde kömür
ocaklarının ağızlarını ve Çatalağzı termik santralini görebiliriz.
Hisarönü, kumsalı ile denize girmek için tercih edilen yerlerden biri.
Buradaki motelde konaklayabiliriz ama o küçük pastanenin pandispanyasından
muhakkak tatmalıyız.
ÇAYCUMA’DAN BARTIN’A
Hisarönü’nden içeri girip yaklaşık 25 km. sonra Çaycuma’ya varırız.
Hatırlarsak, Devrek’ten sonraki yol ayrımına tekrar geldik. Evet eğer
Zonguldak’ı görmek istemiyorsak, yol ayrımından sağa sapıp Çaycuma üzerinden
yaklaşık 40 dakika sonra Bartın’a ulaşırız. (Bartın, Amasra, Cide ve
Safranbolu’yu içine alacak bir geziyi İstanbul ve çevresi sayfalarında
bulacaksınız. Bu nedenle gezinin bu bölümündeki ayrıntıları atlıyoruz.)
Bartın’dan kuzeybatıya yönelip 20 dakika yol alarak İnkumu’na geliyoruz.
Aslında burası Bartın Çayı’nın Karadenize açıldığı boğaz mevkiidir. Önce
hafif yukarı çıkıp Bakacak’tan İnkumu’na bakıyoruz. Önümüzde 5 kilometrelik
o güzelim kumsalı ile Karadeniz’in Rivierası duruyor.
Ancak İnkumu kötü yapılaşma nedeni ile bölgenin talan edilişinin ilk
habercilerinden en önemlisi. Konaklayabileceğimiz ya da yemek
yiyebileceğimiz birçok yer var burada, isim vermek istemiyorum. İnsan bu
güzelliklerin böylesine plansız ve ucuz harcanmasına üzülüyor. İsteyen
İnkumu’nun o güzelim incecik kumlarından denize girebilir, ama ben buradan
ayrılıp biraz daha batıya Mogada Koyu’na gidiyorum, orada denize girip
İmamın Yeri’nde yemeğimi yiyeceğim.
Bartın’a dönüp güneye yöneliyoruz. 40 km sonra Ulus ilçesi, oradan bozuk ama
harika bir orman yolu ile yaklaşık bir saat sonra 1200 metre yükseklikteki
Uluyayla’ya geliyoruz. Şimdi derin bir nefes alın, öylece durun, eğer
tutacağınız bir el varsa tutun ve yürüyün, nefes alın ve hissedin çünkü
yapabileceğiniz başka bir şey yok. Yalnızca yayla evleri, sonsuz orman,
temiz hava... ve yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var!. Biz iyisi mi
çadırımızı kuralım, yoksa yayla evlerinden birinde kıvrılıveririz.
Tekrar Bartın yoluna geri dönüyoruz ve güneye yol alıyoruz. Bartın -
Safranbolu arası yaklaşık 75 km. Eflani sapağını geçtikten 5 km. sonra
Safranbolu’ya geliyoruz.
KURUCAŞİLE, GİDEROS,
GÖLDERESI
Amasra dan geleceğe yönelik iyimser beklentilerle Kurucaşile ye ve
zorunlu olarak dağlara doğru kıvrılıp giden yollar. Bir kaç dakika içinde
gene yüzlerce metre yükseğe tırmanıyorsunuz. Yol, sahil yolu diye
tanımlanıyor. Ama dağların tepesinden giden bir sahil yolu. Yolun suçu yok.
Köyler öyle kurulmuş. Bu yol kentleri değil , köyleri birleştiren bir yol.
Ve asıl sizi Cide - İnebolu yoluna hazırlıyor. Pek çok ve keskin virajlı ama
bakımlı bir yol. Yükseklik korkunuz yoksa, bir deniz seviyesine inip, bir
dağ başına çıkmak sizin için sorun değilse ve bir de yavaş gitmeyi
becerebiliyorsanız, yol boyu uzanan cins cins ormanların kendi özel
yeşilleri , kokuları , küçük dereleri, içilebilir pırıl pırıl sularıyla her
virajı dönüşte herkese ayrı bir tad ve ayrı bir coşku veriyor. Arada
köylerde soluklanıp bir çay içebilirsiniz. Yol son derece de işlek. İki ayrı
otobüs firmasının saat başı geçen otobüslerini gördük. Cide den kalkıp
bu civarın yolcusunu toparlayarak İstanbul a götürüyorlar. Ayrıca köy
minübüsleri gidip geliyor.
Kurucaşile’den bir önceki koydaki yerleşimin adı Tekkeönü. Tekkeönü,
Karadenizlinin tekne yapım ustalığının sergilendiği yer. Bölgenin en büyük
tekne kızakları burada. Karadenizin azgın dalgalarına direnen dev balıkçı
tekneleri burada kızağa konuluyor ve kısa sürede de bitiriliyor.
Kurucaşile
Kurucaşile 2000 nufuslu, yemyeşil bir Karadeniz kasabası.. Büyükçe bir
limanı var. Hemen limanın yanı başında kalınabilir tek oteli olan, A
Oteline gidiyoruz. Daha önceden tembihliyiz. Yüksel Öztepe yi kendisine
sorarak buluyoruz.
Yıllarca Ege de turist rehberliği yaptıktan sonra , ulaşılması güç bu
kasabaya kapağı atıp, tarih için, kültür için ve gelecek için ve kimbilir
başka neler için burada yaşamı seçen aydın bir delikanlı.
Cromna ,güzel ve muktedir kraliçe Amastrist in para bastığı yer. Ana
Britanika ya göre Kurucaşile çevresinde, Yüksel e göre daha
içerlerde bu tarih öncesinin önemli kenti. Bu iki kent, yani Amasra ve
Kurucaşile, tarihsel beraberliklerini küçülüp yoksullaşarak birlikte
sürdürüyorlar. Tarihi değerlerini bilecek kuşaklar yetişinceye dek
direnecekler direnmesine ama, birinde devletin kömür işletmesi, öbüründe,
tam da Cromna tarihinin yattığı alanda açık ocak açmak isteyen Şişe Cam
dan fırsat bulabilirlerse.
Dağlara gitmiş Yüksel bey, bulmuş o dönemin kalıntılarını, kimi köy
meydanında işaret taşı olmuş, kimi, bir binanın temelinde yatıyor, kimi de
bir köy evini ayakta tutan direk olmuş , eski işlevine devam ediyor,
tarihsel değeri ve tanıklığı önemsenmeden. Gerekli yerlere ve
gerekenlere müracaat etmiş Yüksel Bey ama , kendini duyurana kadar kimbilir
daha ne kavgalar verecek. Şimdiden faydası olmuş Kurucaşile ye .
Birbirine bağlı iki göl ve bir çağlayan bulmuş bu kimsenin uğramadığı
kasabada. Adını da kendi koymuş: Gölderesi. Kurucaşile ye 2 km mesafede.
Kanatlı köyünden içeri giriyorsunuz. Yürüyerek gidilebiliyor. Bir km. kadar
köyden içerde Gölderesi. Alabalığı var. Yüzülebiliyor. Kimi turlar bu
bölgeyi de programlarına almışlar. Gene Yüksel in sayesinde. Ne yazık
ki şimdilik ne tuvalet, ne lokanta, ne de kır kahvesi var. Bu koşullar
dikkate alınarak, çevresinde çadır kurulabilir.
Kurucaşile A oteli telefon numarası 0378.5181463 . Yüksel Beyi bu otelde
bulabilirsiniz. A otel, Kurucaşile de kalınabilir tek otel. Başka
lokantaları da var ilçe içlerinde. Liman kenarındaki tek restaurant gene A
Otelinin. Otel dışından da müşteri kabul ediyor.
Denizlerimizde nazlı nazlı yüzen teknelerin en sağlamları Kurucaşile ve
çevresinde yapılıyor. Neredeyse her evin altı bir tersane. . Savaşa kendi
yaptıkları gemilerle giden Akhalara bu mesleği Poseidon öğretmiş. Sadece
öğretmemiş, genlerine de koymuş tekne yapım sanatını. Önce Kral Polepsıa
ya denizde ıslanmadan giden ve kanatlı atların çektiği ilk
araba yı vermiş ve sonra
gerisini kendiniz yapın
demiş . Deyiş o deyiş. İşte o zamandan beri bu bölgede gemi yapılıyor.
Karadeniz Çektirmesi kimilerince o döneme tarihleniyor. Agamemnon
un gemilerini yapan ustalar da işte bu gemileri ve onların ustalığını
taklit ediyorlar.
Gideros
Kurucaşile yi Cide ye doğru 15 km. geçtiniz miydi, Gideros a
gelirsiniz. Doğal liman ,her türlü havaya karşı korunaklı , Osmanlı da
dahil,
tarih boyuca önemli tersaneleri ve gemileri barındırmış bağrında. Dağları
kestane, meşe, kayın ve şimşir yetiştirmiş. Ustaları gemi yapmış , Gideros
(önceleri Kaytros) liman olmuş gemileri, orduları saklamış. Şimdilerde
yörenin köylüleri tekir tava ve özel fasulye turşulu salatalarıyla misafir
ağırlıyorlar tarih manzaralı koylarında. Neyse çok fazla yapılaşma yok.
Yol diyor
yol Yüksel,
biraz daha buralara yol yapılmasın çünkü kimse koruyamaz bu
güzellikleri yol yapılırsa. Bunca yaşadıklarımızdan sonra kim karşı
çıkabilir bu görüşe Bu koyda, vaktiniz varsa öğle yemeği için durun. Koyun
bütününü ve her bir kayayı içinize sindirerek doya doya seyredin.
Denizcilerin bu koya girerken duydukları sevince ve ayrılırken yaşadıkları
burukluğa çok yakından tanık olacaksınız.
Koyda iki balık lokantası var. Birini Hanife Yılmaz, iki oğluyla birlikte
işletiyor. Cide’den, taa Ankara’lardan balık yemeğe gelirler buraya diyor
Hanif hanım.
Koyda denize de girilebiliyor. Dalgalı havalarda bile sakin oluyor, su.
Yola devam edecekseniz gecenin karanlığına kalmadan yola koyulun. Yol çetin,
virajlar sert, gündüz gözüyle geçmekte yarar var. Kral Pelopsia
nın kanatlı atların çektiği, denizde ıslanmaz arabasının dinlendiği
koyun, 45 derece dik ve bozuk yolunu,
ya bismillah
deyip gazlayarak, Cide yoluna giriyoruz yeniden. Pek çok küçük ve güzel
koy, öbek öbek maviye kesmiş menekşeler, papatyalar ve sarı çiçeklerle süslü
ormanlar içinden Cide ye doğru yola koyuluyoruz. Katır tırnakları
patlamak üzere
iki hafta sonra gelin beni görün diyor . Ormanlar yeni yeni
yeşilini çoğaltıyor . Yaz başında görmeli buraları bir kez daha.
Cide
Cide, eski adı Agillius. Kraliçe Amastrist in ölümünden sonra Kaytros,
Sesamos ve Cramna şehirleri bilinmez bir nedenle
yer ile yeksan
ediliyor. Bu kentlerin köleleri kaçıp kurtuluyor. Şimdiki Cide
düzlüğüne yerleşip Agillius u kuruyorlar. ( MÖ 3. yy. )
Cide halkının çoğunluğu dışarda, ekmek parası peşinde. Cide, aynı zamanda
Rıfat Ilgaz ın da kasabası. Ölümünden önce gelip, doğduğu bu kasabaya
yerleşti. Bir süre de burada yaşadı. Romanlar yazdı Cide ve Cideliler
üzerine. Şimdi doğduğu ev yıkılmak üzere , umarız yıkılıp yokolmadan
birileri sahip çıkar da unutturmazlar tarihlerini.
Cide kocaman bir sahil şeridiyle başlıyor. Ilgaz ,Uzunkum koymuş adını. Cide
sarıyazma sını da ondan öğrendi Türkiye. Sarıyazma almak
isterseniz limandan epey içerdeki şehir merkezinde bulabilirsiniz. Korunaklı
b ir limanı var. Karadeniz de çok az yerde bulunan düzlük arazi üzerine
kurulmuş şehir.
Rıfat Ilgaz ın kaldığı ve romanlarını yazdığı Ece otele yerleşip,
perdeleri açınca Karadeniz içeri doluyor. Buradan onun kızıp köpürerek, iri
dalgalarla sahili dövüşünü izlemek çok keyifli olurdu. Olurdu, çünkü, Nisan,
Mayıs, Haziran, Karadenizin limanları Böyle der Karadenizli bu fırtınasız
mevsim için. Gerçekten de bu bölgede bulunduğumuz bir hafta içinde Karayel
bir kaç kez başını kaldırmak istedi, ama Nisan bastırdı. Hava süt liman.
Akşam üstü inmiştik Cide ye, biraz sonra güneş batmaya durdu, vakti
kerahat geldi. Karadeniz kasabalarında meyhanelerin iyisi limandadır. Biz de
tuttuk limanın yolunu. Bir kaç tane var. Dolaştık şöyle bir, hepsi de
birbirinden iyi. Girdik Yalı Restaurant a. Cide son derece rahat ve
hoşgörülü bir kasaba. Tek başına bir genç kız da burada bir meyhaneye
gidebilir. Kimse, yadırgamaz, kem gözle bakmaz. İlçede pek yabancı yok.
Sokakta gençler, elele, kolkolaydı. Şimdi de buralardalar. Birlikte kadeh
kaldırıyoruz. Bildik mezeler ve Karadeniz balıkları. Fiyatları mı,
rahatlıkla dostlarınızı ağırlayabilirsiniz.
Cide de eski gelenekler hala yaşıyor. Bayramlarda her mahallenin ayrı
bir günü var. Kapılar açılıyor ve her eve girip bayram yemeği
yiyebiliyorsunuz. Hiç kimse neden geldiniz demediği gibi, sizi ağırlamak
için elinden geleni yapıyor.
Cide hakkında daha fazla bilgi isterseniz Cide nin eski belediye başkanı
Ramazan Çalım beyi arayabilirsiniz. Tel: 0366.8661714, Ece Otel in
telefonu ise, 0366.8661020 - 8661138
Eskiden bu sahillere yük ve yolcu gemileri çalışırdı haftada iki kez, gider
dönerlerdi Sinop a kadar. Çok güzeldir bu sahillerin denizden seyri.
Şimdi yolcu gemileri uzaktan bile gözükmüyor. Varsa karayolu, yoksa
karayolu. Galiba biz Türkler karayolunda ve trafik kazasında ölmeyi çok
seviyoruz. Ya da denizler bize ne yaptıysa bir türlü sevdiremedi
kendilerini. Üzerinde kayık yüzdüremiyoruz. İçinde balık barındırmıyoruz. Ve
insafsızca kirletip duruyoruz.
Zorlu Yol
Bu düşüncelerle vurduk İnebolu yoluna. Ürke ürke. «Çünkü hem okuduklarımız
ve hem de duyduklarımız zorlu bir yol olduğuydu. Cideli şöförlerin
söyledikleri de tüy dikti korkularımıza. Ama kararlıydık, Yavaş yavaş çıktık
yola.
İNEBOLU ya Doğru
Sahil yolu ile Cide - İnebolu arası 101 Km. Ama öyle bir satte alacağınızı
falan düşünmeyin Gerçekten de Cide Doğanyurt arasında, 20 den çok dağı inip
çıktık. Keskin virajların,dik yokuşların ve inişlerin yanısıra Orman ve
deniz koyun koyuna. İç içe , insansız güzellikler yaratıp insana
gereksinmeden yaşayabiliyorlar . Başlangıçta tedirginliğimizden ötürü
göremediğimiz bu güzellikler bizi kuşatıp sarmaladı. Sonra da
iyi ki girdik bu yola, başka nerelerde bulurduk bu güzellikleri
dedirtti bize.
Buralarda
köy, kasaba isimleri hep değiştirilmiş 12 Eylül döneminde: Zarbana,
Özlüce olmuş. Meset, Doğanyurt yapılmış. Osmanlı da adı
Hoşalay mış. Kendi alayını kendi düzmüş, çarığı, poturu, şalvarı,
fesi ve kılıcıyla. Gören
ne hoş alay dermiş. Bu isim de oradan kalmış. O zamanlar nüfus 7-8
bin. Şimdi ilçe olmuş ama nüfusu bin kişi.
Neyse ki akarsuların isimlerine ilişmemişler. Belki de akıllarına
gelmemiştir. Eski isimleriyle duruyorlar, Zarbana, Meset vb. Eskiden
buralarda, Karadeniz bol miktarda kalkan balığı verirdi. «Çevresini
kucaklayamazdınız, diyorlar, buralılar değil, Doğu Karadeniz den
gelenler kökünü kazıdılar. Tutsalar bile, artık kalkan balığı yiyemezler
buralarda çünkü, 5 milyon kilosu İstanbul da.
İnebolu
Geldik İnebolu ya. Antep in kahramanlık madalyasını herkes
biliyor. Oysa İnebolu Kayıkçılar loncasının beyaz şeritli kahramanlık
madalyası çok az kişi tarafından bilinir.. 1924 yılında, Gazi imzasıyla
verilen bir önergeyle kabül edilmiş. Gazi , Gözüm Dumlupınar da
kulağım İnebolu daydıdiyor. İstiklal Savaşı nda Anadolu ya
silah ve cephane sevkiyatı buradan yapılmış. O yüzden denizden topa tutmuş
istilacılar İnebolu yu. İnebolulular da ellerindeki tek topu Kel
Süleyman tepesine kurup karşılık vermişler , sağa sola da soba boruları
koyup korkusunu büyütmüşler düşmanın.
Denizde gemi kalmayınca, denizci de tükenmiş İnebolu da. 60 lı
yıllara kadar bu sahilin çocukları hep denizdeydi. Ne liman ,ne barınak,
yelken yelken dolaşırlardı denizlerde, boy boy çektirmeler. Kimi sert
havalarda istim üstünde durur, demirleyemezdi gemiler ama bırakmazdı
yolcusunu da, yükünü de İnebolu lu kayıkçılar. Tıpkı, Kurtuluş Savaşı
nın silahını mermisini gemide bırakmadıkları gibi.
İnebolu M.Ö. 4000 yıllarına kadar uzanan bir yerleşim yeri.Yakın zamana
kadar Geriş Tepesindeki Bizans Kilisesi ilçe merkezinden gözükürdü.
Evlerinin çoğu 3. Sınıf tarihi eser ilan edilmiş. Hemen hepsinin de içinde
oturuluyor. İlçenin büyük kısmı sit alanı. Limanından, Küre den gelen
pirit madeni gemilerle naklediliyor. Teleferik hattı yapılmış maden taşımak
için. Ama kamyoncular kazansın diye çalıştırmıyorlar. O zaman neden yaptılar
acaba Küre İnebolu arası Km.lerce uzanan bu hattı?
İnebolu Küre arasındaki yol genişletilmiş ve bakımlı. Bu yolda ilginç köy
isimleri göreceksiniz, Ersizler gibi. 1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı
nda erlerinin tümünü yitirmiş köyler. Geride kalan kadınlar da, 50 li
yıllara kadar hala işlevsel olan
yekpare meşeden tekerlekli öküz arabaları ile İstiklal Savaşı
nın mermilerini taşıdılar.
Abana
İnebolu nun Sinop yönünde hemen komşusu Abana. ( 23 km. ) Arada Evrenye
köyü var, şimdi Gemiciler yapılmış adı, sanki gemici bırakmışlar gibi.
Evrenye, İnebolu nun öteden beri en güzel ve en büyük köyü. Gerçektende
bu köy ve civarı köy delikanlıları bir önceki kuşağa kadar hep denizci
olurlardı. Çünkü Karadeniz ve yakın çevresinin yolcu ve yük nakli hep
denizden yapılırdı. Karadeniz çektirmeleri gemici köylerinden geçerken gemi
düdükleri çevreyi inletirdi. Buna karşılık sahilden; analar, yavuklular
çarşaf sallarlardı, oğullarına, sevgililerine hasretle, özlemle. Canı sıkkın
olan tazeye Denizde yarin mi var? denirdi. Deniz, hem ayırır hem de
birleştirirdi insanlarımızı. Şimdi kim ne ettiyse bize seyrediyoruz
karşılıklı birbirimizi. Küstürmüşüz denizimizi bile.
Evrenye
ile Beldeğirmen köyü arası bir kilometre. İşte burada bir soluklanmak gerek.
1000 yıllık, belki de daha yaşlı çınarların altında, dalgaların sesini
dinleyerek çay içmeden geçmek olmaz. Burada bir de motel yapılmış, Motel
Çınar. Bu civarda gecelemek isterseniz buradan daha uygun bir yer
bulamazsınız. Özel günler dışında her zaman boş yer bulmak olanaklıym ış.
Bu sahilde her yerde denize girilebilir. İneboludan itibaren artık leb-i
derya gidiyoruz. Abana, Çatalzeytin, Türkeli birbirini takip eden kasabalar.
Ayancık a kadar durup durup kendini seyrettiren bir deniz ve öte yanda
dağ manzaraları. 50 li yıllardan beri bu dağların ormanları
yağmalanıyor. Bildiğimiz en son evvelki yıl İnebolu ormanları, hem de Orman
Bakanının teşvikiyle talan edildi . Yiğit bir savcı çıktı da durdurdu
talanı. Davası halen devam ediyor.
Abana, öteden beri özellikle Ankara dan turist çeken bir ilçe. Demokrat
Parti döneminde CHP li olduğu için nahiye yapıldı da ancak 27 Mayıs tan
sonra yeniden ilçe statüsüne kavuşabildi. Bu nedenle de hoşgörülü bir
kasabadır. Bağnazı yoktur pek. Otel, lokanta gibi tesisleri de hem çeşitli
ve hem de temiz. Sahili ise boydan boya plaj.
Çatalzeytin ve Türkeli de sahil yerleşimleri. Özellikle Çatalzeytin ince bir
sahil şeridi üzerinde uzanıyor. İnebolu tarafından girişte büyükçe ve son
derece korunaklı bir limanı var. Sahilde bir çay bahçesi ve onunda içinde
bir pastahane görünce dayanamayıp indik arabadan. Sabah saatlerinde
geçerseniz buralardan mutlaka buraya uğrayın bir çay içip, poğaça yemeyi
ihmal etmeyin. Tertemiz sahiller , adeta insanı birlikte olmaya çağırıyor.
Yol Türkeli ye kadar sahilden gidiyor. Burada yeniden dağlara çıkmaya
başlıyoruz.
Ayancık
Ayancık bu civarın en büyük ilçesi. Kereste işleme tesisleri var. İlçenin en
önemli ekonomik faaliyeti bu alanda. İstanbul da gördüğümüz, ketenden el iş
lemesi elbise ve örtüler son zamanlarda tekrar canlandırılmış. Çarşı içinde
bir tek dükkanda satılıyor , görmeye değer.
Genç yaşta kaybettiğimiz, sinema ve tiyatrosu sanatçısı Yaman Okay ın
adına düzenlenmiş bir park karşılıyor bizi sahilde. Birden sanki Yaman
la karşılaşmış gibi seviniyoruz.
Kasaba sahilinin büyük bölümünde yalılar sıralanıyor. Sadece iskele ve
çevresi kalmış halka ve Yaman Okay a. Ülkemizin en zengin ormanları ile
çevreli Ayancık.
Denize girmek için Çamurca Plajını öneririz. Bir de ilçeye 35 km.
uzaklıktaki Akgöl ü görmenizi. Kayın ve göknar ormanı içindeki güzeller
güzeli gölde sandal sefası yapabilirsiniz. Orman Bakanlığı tesislerinden de
yararlanabilirsiniz.
Ayancık’ta da Belediye işletmesi Ayancık Apart Otel konaklamak için uygun.
Tel: 613 11 37
Sinop a bir saatlik bir yolumuz kaldı. ( 53 km. ) Buradan sonra gene
dağ tırmanacağız ama , yol geniş ve biz artık eğitimliyiz.
Sinop a 20 km kala
geyik ve karaca üretme istasyonu na rastlıyoruz çam ağaçlarının
içinde. Tatil günleri dışında görülebiliyor.
|