SİNOP
Sinop un ünlü, daha düne kadar hapishane olarak kullanılan kalesine
geldik ve kitabesini okuduk. MÖ 2000 yılında inşa edilmiş. 4000 yıllık yani.
Gaskalar, Miletler, Pontuslar, Romalılar, Bizanslılar her biri kaleyi daha
muhkem yapmak için ilaveler yapmışlar. Selçuklular ise hapishane olarak
kullanılan bölümü iç kale olarak inşa ediyorlar.
Limanda Şehitler Çeşmesi nin önünde duruyoruz. Çeşmede bir kitabe var.
Savaş ilan edilmeden yapılan bir Rus saldırısında ölen şehitlerin
cebinden çıkan paralarla yapılmış.Tarih 30 Kasım 1853. Rivayet olunuyor ki,
bu çeşmenin suyundan içen Sinop tan ayrılamazmış.
Hiç de fena değil deyip içtik hep birlikte, hiç değilse tekrar
gelebilelim diye.
Ünlü düşünür Diogenes ( Diyojen) de Sinopluydu. Kuyumcu olan babası sahte
para basınca ailece Yunanistan a sürülmüşler.
Sinop küçük tekne yapımı, tarım ve ormancılıkla geçinen doğa harikası bir
coğrafyanın üstüne kurulmuş yaklaşık 5 bin yıllık bir kent. Sinop
kestanesine rastlarsanız yemeden geçmeyin ülkemizdeki en lezzetli
kestanedir.
Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde, yakın zamanlara kadar sürgün yeri. Şehrin
her yerinden tarih fışkırıyor. Hala kurtarılabilecek bir şeyleri olan Bizans
Balatlar kilisesi. Kendi döneminin mimarisini yansıtan ender örneklerden
biri. Hemen şehrin içinde Mithiridatlar Sarayı olduğu sanılan bir binanın
içine inşa edilmiş freskolu bir geç devir şapeli. Sarayın duvarları duruyor,
içinde şimdi bostan yetiştiriliyor. Şapelin tahrip edilmiş olmasına karşın
freskleri hala canlı ve sanki bizi kurtarın der gibi bekleşip duruyorlar.
Selçuklu camileri, türbeleri, tamir görmüş ama hâlâ ayakta. Her birinin
kapısında tarihçesini anlatan sadece Türkçe de olsa birer kitabe
yazılmış. Bu kitabelerden selçuklu tarihi hakkında da bilgi edinmek olanaklı
oluyor.
Bunların içinde en önemlilerinden biri Alaattin Camii. Selçuklular zamanında
Alaattin Keykubat tarafından şehrin zaptından sonra inşa edilmiş. Öteki
Selçuklu eserleri gibi ahşap. Çandaroğulları döneminde emsalsiz işçilikte
bir minber ilave edilmiş ancak bu minber 1850 de yıkılmış ve parçaları
İstanbul Çinili Köşk e götürülmüş. Muineddin Süleyman Pervane
Medresesi, savaşta kopan kafasını kapıp koşarak Sinop a yetiştiği
rivayet edilen Seyid Bilal Türbesi görülebilecek diğer eserler.
Burası sadece Diogenes in kenti değil. Aynı zamanda Ozan A.Muhip Dranas
ın da kenti. Kendi ve eşi adına bir vakıf kurulmuş. Türkiye nin en
zengin açık hava müzesi Sinop ta. Civarda Çıkan antik çağ buluntusu
sikkeler, takılar, kabartmalar vb. yanı sıra osmanlı dönemine ilişkin dokuma
örnekleri sergilenmektedır.
Sinop adının, Amazon kraliçesi
nden geldiği tarihsel bir söylence. Mitolojiye göre ise, kente tanrı
Asapos un kızlarından su perisi Sinope adını veriyor.
Sinop bir yarımada, daha önce adayken kara ile arası kapanarak yarımada
olduğu söyleniyor. İç Liman Gündoğusu dışında bütün rüzgarlara kapalı,
korunaklı ve kocaman bir liman. Ayrıca buraya bir de Gündoğusu rüzgarına
karşı barınak yapılmış. Selçuklular ın ilk tersanesi burada iç limanda
kurulmuş. Gene iç liman Osmanlı donanmasının kışlağı olmuş.
İç limandan başlayıp, yarımadanın ucuna, Türkiye’nin en kuzey noktasına
kadar olan alan yürüyüş ve koşu güzergahı olarak düzenlenmiş. İster
yürüyerek, ister aracınızla bir yarımada turu yapın. Sabah akşam kimilerinin
koştuğu kimilerinin yürüdüğü sahil yolunda Karadeniz in iyodunu
soluyarak yarımadayı çepeçevre dolaşabilirsiniz.
Eskiden Amerikan radarı vardı, bölgede. Bol miktarda da Amerikalı. şehrin
ekonomisi neredeyse radara endekslenmişti.
Yarımadanın batı bölümü, şehrin arka tarafı Dış Liman. Dış liman nadiren
sakin kalıyor, iç limana göre.
Ak Liman ve Hamsilos
Koyu
Sinop’tan
çıkıp, dış limanın yanından geçip, havalimanına doğru yol alıyoruz.
Bölgenin, belki de karadenizin en güzel koyları olan Ak Liman ve Hamsilos
koyu burada.
Gerek Akliman gerek Hamsilos fiyordu küçük tekneler için çok korunaklı
limanlar.
Önce Akliman’a giriliyor, ardından da Hamsilos koyuna çıkılıyor. Bu iki
koya, Sinap’tan tekne ile de ulaşılabilir. Belki öyle yapılsa, bütün günü
alan çok keyifli bir tekne turu yapılmış olur. Tıpkı, Akdeniz ve Ege’deki
günübirlik tekne turlarında olduğu gibi. Üstelik, kalabalık ve gürültüden
uzak.
Ak liman ve Hamsilos koyları, mesire yeri olarak da düzenlenmiş. Piknik
yapılabilecek masalar var etrafta. Ama yiyecek ve içecek satılan yerler
olmadığı için hazırlıklı gelmek gerek.
Sinop ta tüm plajlara ve koylara kimsenin sizi rahatsız etmeyeceğinden
emin olarak gidip kalabilir, çadır kurup geceleyebilirsiniz. Ancak
gördüğümüz yerlerde herhangi bir tesis yani otel, lokanta, tuvalet yok.
Bunların hepsi şehir içinde. İnsanlar genellikle buralara günü birlik gidip
geliyor. Ancak dikkat ettik. Kimse çevreyi kirletmiyor. Ne iyi...
Sinop un dağlarında güzel yaylalar da var elbette. Güneydoğu yönünde 35
km. mesafede 1350 metre yükseklikteki Güzfındık ve bozarut Yaylaları en
ünlüleri.
Kente 20 km. uzaklıktaki Gerze yi beyaz Balina Aydın dan
hatırlayacaksınız. Gerze nin 30 km. doğusundaki Yakakent de denize
girmek ve balık yemek için en uygun yerlerden. kasapları da ünlü, eti alıp
dükkanın önündeki mangalda pişirip yiyorsunuz.
Denizden de gidilebilir Sinop a.
Evet denizden de gidilebilir Sinop a. İstanbuldan iki haftada bir Sinop
a da uğrayan bir gemi kalkarmış. Burada duyduk ve çok sevindik.
Batı
Karadeniz i tekneyle dolaşmak da olanaklı isterseniz, Açık Deniz Yat
Kulubü iki yıldır Karadeniz rallisi düzenliyor. Tüm Karadeniz ülkeleri
dolaşılıyor. Bu arada kimi Batı Karadeniz limanlarına da uğranıyor. Ama en
iyisi bu bölgeyi Şile den başlarak liman liman dolaşmak.
Artık neredeyse hemen her büyücek köyde bir liman var. Elbette balıkçılar
için yapılmış, balık kalmasa da denizde. Sıkışıldığında bu limanların
hepsine girilebilir. Başka yerde bulamayacağınız dostluk ve gerçek denizci
dayanışmasını bu bölgede bulabilirsiniz. Üstelik Karadeniz söylentinin
aksine, son derece iyi huylu bir denizdir. İstanbul dan fora yelken
dediniz mi hava, Cide nin Kerempe Burnu nda bir soluklanır ama
Sinop a kadar değişmez. Öyle Ege de olduğu gibi acaba şu burnu
döndüğümde hava da döner mi? Rüzgar sağnak yapar mı ? diye düşünmenize gerek
yok. Hava neyse odur. Karadeniz, disiplin ve istikrar denizidir. Havanın
bozacağını Filizkıran fırtınasında bile en azından bir kaç saat önceden
anlarsınız. Hiç bilmeyene bile anlatır kendini Karadeniz. Varsa fırtına
takviminiz, bu sahilde en çok bir gün rötar yapar fırtınalar. Dalgası da iri
olur. Kolay ayak uydurusunuz onun periyoduna. Kırılmasından uzak
duracaksınız, bir de sert havayı pruvanızdan almayacaksınız. Siz en iyisi
sert havada burnunuzu limandan dışarı çıkarmayın. En çok üç gün sürer en
sert hava, sonra duruluverir.
Buralara kadar geldinizmiydi tekneyle, Sinop civarından günlerce
ayrılamazsınız.
Marmara nın adını unuttuğu kendi balığı, Sait Faik in
Baba Sinarit i, neslini kurtarmak için adını değiştirip
kötek yapmış ve Sinop a iltica etmiş. Karagözü, uskumrusu,
kalkanı ve cins cins kaya balıklarıyla Sinop denizinin tadına doyum mu
olurmuş ?
Bırakın hiç korkmadan ne insanından ve ne de denizinden ,sağlam tonoz
üstünde tekneniz iç limanda bir kış bile kalır
Sinop’tan Samsun’a
Sinop’tan ayrılıp, 20 km. doğuda Gerze’ye ulaşıyoruz. Beyaz Balina Aydın’ın
memleketi Gerze doğuya bakan bir burun üzerine kurulmuş
güzel bir kasaba 1956 yılında çıkan bir yangın sonrasında şehrin büyük bir
bölümü yeniden inşa edilmiş. Ama eski ahşap evlerinin mimarisi korunmuş. Çok
aykırı bir yapılaşma olmamış.
Gerze’de burnun en ucundaki Körfez Turistik Tesislerinde geceleyebilir,
Limana, güzelim Fener’ehakim bir noktadaki tesislerde yemek de yiyebiliriz.
(Tel: 718 24 76)
Gerze’den sonra yaklaşık 30 km. uzaklıkta Yakakent hem denize girip hem de
balık yiyebileceğiniz şirin bir balıkçı köyü, burada çam ağaçlarının denize
dökülüyor görüntüsü verdiği, geniş bir ormanlık alan olan Çam Gölü’nde kamp
yapabilirsiniz
Yakakent’den 7 km. sonr a denizden ayrılıp biraz ilerlersek Alaçam’a
geliriz. Yakakent’deki kasapların etleri de çok meşhur. Eti kasabın önündeki
mangalda pişirip yiyebilirsiniz. Kısacası burası bir et cenneti. Anayoldan
Alaçam yönüne sapmayıp, deniz yönüne 2 km. kadar gidersek sahilde Geyikokşan
Tesisleri’nde konaklanabilir. Burası hem yemek yiyebileceğiniz hem de
geceleyebileceğiniz bir tesis.
Alaçam’dan 25 km. sonra Kızılırmak Deltası üzerinde kurulu Bafra’ya
geliyoruz. Çok verimli tarım alanlarına sahip Bafra, özellikle tütünü ile
meşhur 13. yüzyıldan kalma hamam ve 15. yüzyıldan kalma medrese şehrin
tarihi yapıları. Bafra’nın 7 km. kuzeybatısındaki İkiztepe Hitit öncesi
döneme ait arkeolojik bir bölge. Buradan çıkartılan tarihi eserleri
sergilendikleri Samsun Müzesi’nde görebileceğiz. Bafra’ya gelmişken
Balkaymak dondurmasını tatmamak olmaz. Ayrıca, 20 km. kuzeydeki Balık Gölü
yer yer 200 metreyi bulan uzun kollarla Karadeniz’e bağlanmış ilginç bir
yer, bir kuş cenneti. Burada balık üretimi yapılıyor. Eğer alabalık, tatlı
su levreği, aynalı sazan, yayın ya da kefal seviyorsak burada yiyebiliriz.
Bafra Burnu’nda Kızılırmak’ın denize döküldüğü ağızdaki batık dalma
meraklılarının ilgisini çekebilir.
Bafra’dan çıkıp da Kızılırmak boyunca güneye yöneldiğimizde Helenistik çağa
ait Asarkale’yi, kayalara oyulmuş kral mezarlarını, biraz daha
ilerlediğimizde de Baraj gölünün olağanüstü manzarasını göreceğiz. Sabah
erken, ya da akşam günbatımı saatlerini tercih ederseniz manzara daha güzel
olur.
Bafra ile Samsun arasındaki 19 Mayıs beldesi sizin için bir şey ifade
etmeyebilir. Ama yörük kilimi meraklısıysanız eğer, Belediyenin satış
galerisinde yörede dokunan kilimlerin hem en kalitelerini hem de çok ucuza
satın alabilirsiniz.
Cide’den Kastamonu’ya
Sahil yolu dışında iki yol daha (Şenpazar, Ağlı veya Azdavay-Daday
üzerinden) ilçeyi Kastamonu ya bağlıyor. Biri Şenpazar a, öteki
Azdavay a kadar çok kötü. Ama müthiş bir ormaniçi yolculuğun cazibesini
düşünürseniz ve zamanınız bolsa özellikle Azdavay üzerinden giden yolu
deneyebilirsiniz. Derin kanyonlar, şelaleler; şimşir, kayın ve diğerleri ile
gerçek bir orman. Azdavay dan batıya, Pınarbaşı na da böyle bir
yolculuk yapılabilir. Ayı Gölü Ormanı, Kurt Girmez Ormanı, Karacehennem
Boğazı ve deresi adları bile biraz ürkütücü geliyor, ama aslında korkacak
bir şey yok. Ayıgölü Ormanında Dağlı Kulyucu mağarası ülkemizin en geniş
ağızlı mağarası. Daday üzerinden gidenlere Çömlekçiler Köyü nü
bulmalarını öneriyoruz. Köy sizi şaşırtacaktır. At üzerinde dolaşan Almanlar
ı göreceksiniz. Şaşırmayın, burada böyle bir turizm gelişmiş. Yer bulursanız
köyün misafirhanesinde konaklayabilirsiniz. Güzel de etli ekmek yapıyorlar.
Daday da ağaç işçiliği ile taş ustalığının birleştiği Atatürk Evi
ni mutlaka görün. Yöre mimarisinin çok güzel bir örneği
|