Anasayfa   |   EGE  |   AKDENİZ  |   MARMARA |   DOĞU ANADOLU  |  İÇ ANADOLU   |   KARADENİZ


Trakya’da Yeni Bulunan Bir Paleolitik Çağ Buluntu Yeri: YATAK
Berkay Dinçer


Tekirdağ’da 2000 yılının Eylül ayında rastlantı sonucu bulunan ve köylülerce Yatak olarak adlandırılan yöredeki bir tarlanın içinde olan Paleolitik Çağ buluntu yeri, Tekirdağ’ın yaklaşık 30 kilometre batısında bulunan ve merkez ilçeye bağlı olan Karansıllı köyünde, köyün yaklaşık 350 metre güneydoğusunda, köyden köy mezarlığına ve harman yerine giden yolun 100 metre kadar kuzeydoğusunda; deniz düzeyinden yaklaşık 270 metre yukarıdaki bir sırtın üzerinde bulunmaktadır. Karansıllı köyü Tekirdağ-Malkara karayolunun, kuzeyinde bulunmaktadır ve anayoldan uzaklığı yaklaşık 6 kilometredir. Yatak’taki Paleolitik Çağ buluntu yerinin boyutları, yüzeydeki taş yoğunluğundan anlaşıldığı kadarıyla, kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda 75, güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda 60 metredir ve kuzeydoğusundan ve kuzeyinden küçük bir sel yatağı geçmektedir. Ancak Karansıllı köyündeki Paleolitik Çağ buluntuları yalnızca Yatak ile sınırlı değildir. Yatak’ın yüzeyindekilere benzeyen Paleolitik Çağ buluntularına Yatak’ın güneydoğusunda, çok yoğun olmasa da, köy mezarlığının kuzeybatı ucunda bulunan musalla taşına kadar olan bölgede; batısında, köyün yaklaşık 500 metre güneybatısında bulunan bir başka tarlanın yüzeyindeki taşların içinde ve yoğun sayılabilecek bir şekilde de Yatak’ın kuzeybatısında, köye giden asfalt yolun mezarlığa giden toprak yolla birleştiği kavşak dolaylarında rastlanılabilir. Bu buluntu dağılımının ayrı ayrı buluntu yerlerini mi oluşturdukları yoksa tek bir buluntu yerinden bir şekilde çevreye mi dağılmış oldukları henüz bilinmeyen bir konudur. Ayrıca Karansıllı köyündeki Paleolitik Çağ buluntularının da yalnızca sözü geçenlerle sınırlı olup olmadığı ve Yatak dışında sözü geçen buluntu yerlerinin tam sınırları da araştırılması gereken konulardır

Yatak’ın üzerinden toplanan ve mezarlığa giden yolun hemen yanında bulunan taş yığını Yatak’ın bulunmasını sağlamış olsa da, Yatak’taki en büyük tahribat nedenidir. Eylül ayı başında taş yığınının içinde ilk (ve şimdilik tek) iki yüzeyli (el baltası) ve yontuk çakıllar bulunduğundan beri Karansıllı köyüne yaptığımız üç ziyarette de taş yığınının biraz daha büyümüş olduğunu tespit ettik. 31 Aralık 2000 tarihinde yaptığımız son ziyaretteyse taş yığını, onu ilk gördüğümüz günkünden yaklaşık 4-5 kat daha büyüktü. Taş yığınının büyümesi yoluyla buluntu yerinin tahrip edilmesi ve yalnızca bir Prehistorya öğrencisi olan bu yazının yazarı dışında kimse tarafından henüz burada araştırma yapılmamış olması oldukça üzücüdür. Yatak’tan ve onun üzerinden toplanmış taş yığınından bugüne dek toplam dört kez toplama yapıldı. İlk iki toplamada bulunan bir adet iki yüzeyli, yontuk çakıllar ve yongalanmış parçalar şu anda Tekirdağ Müzesi’nin deposunda bulunmaktadır. Toplanan parçaların dördü Paleolitik Çağ’ın olasılıkla daha geç (olasılıkla Üst Paleolitik sonrası) aşamalarına ait olabilirler (M. Özdoğan ile özel görüşme, 2 Ocak 2001). Geriye kalan tüm işlenmiş parçalar Alt Paleolitik Çağ özellikleri göstermektedirler.

BULUNTULAR

Yatak’tan toplanan ve şimdilik yalnızca tek bir örnekle temsil edilen buluntu türlerinden biri, Trakya’da bulunması açısından ilginç olan bir iki yüzeylidir (el baltası). Trakya’da Yarımburgaz kültüründen bilindiği kadarıyla iki yüzeylilerin olmadığı düşünülmekteydi (Arsebük 1999). İstanbul/Davutpaşa’da, ülkemiz Paleolitik Çağ arkeolojisinin kurucularından Ş.A. Kansu (1963) tarafından bulunan el baltasının şüpheli bir örnek olması (Harmankaya-Tanındı 1997) ve daha sonra, 1980 yılında burada yapılan araştırmada bulunan ve Paleolitik oldukları düşünülen çakmaktaşı aletlerin herhangi bir yapım geleneğine bağlanamaması (Özdoğan 1983) Yatak’ta bulunan iki yüzeylinin Trakya’da bugüne dek bulunan ilk ve şimdilik tek iki yüzeyli olduğunu göstermektedir. Yakındoğu ve Anadolu’da iki yüzeyliler yaygın olarak kullanılırken (Özdoğan 1996) ve Acheul gelenekli iki yüzeyliler Anadolu’nun kuzeybatısına doğru giderek azalmasına karşın, İstanbul Boğazı’nın doğu yakası (Jelinek 1980) ile Kefken iki yüzeylileri bilinen bu tür ender buluntular arasında bulunurken (Özdoğan 1986 ve M. Özdoğan ile özel görüşme, 18 Ocak 2001) Trakya’da iki yüzeylilerin bugüne dek bulunmamış olması oldukça ilginçtir

Yatak’tan toplanan diğer bir buluntu türü ise yontuk çakıllardır. Oldowan olarak bilinen bu tür işleyimler Afrika, Avrupa ve Asya’da bulunmaktadır (Wynn-McGrew 1989). İki yüzeylilerden daha önce ortaya çıkan ve insanın bugün için bilinen, kanıtları günümüze ulaşabilen ilk aletleri olan Oldowan türü aletlerin bilinen en eski örnekleri Doğu Afrika’dadır ve yaklaşık 2.2 milyon yıl önce yapılmışlardır (Arsebük 1995b). Türkiye’de bu tür aletler en iyi İstanbul’daki Yarımburgaz Mağarası’ndan bilinmektedir ve Yarımburgaz’ın yontuk çakıl veren en eski tabakası, >300.000 (yaklaşık 400.000) yaşındadır (Arsebük 1999 ve Özdoğan 1996). Yontuk çakılların bu dönem için belirleyici alet tipi oldukları düşünülmesine karşın, yongaların satır, kıyıcı satır türü aletlerden daha belirleyici oldukları yapılan araştırmalarla anlaşılmıştır (Arsebük et al. 1991)

Yontuk çakıllarla birlikte bir adet iki yüzeylinin bulunması oldukça ilginçtir. Birbirlerine göre farklı işlevleri olan bu iki tür aletin (Arsebük 1995c) sınırları kesin olarak bilinmese de, dünyada tekno-kültürel olarak iki ayrı bölgeyi temsil ettikleri düşünülmektedir (Kansu 1964). Acheul türü iki yüzeyliler Afrika, Batı Avrupa ve Yakındoğu’da; İsrail, Suriye, Kuzey Kafkasya ve Anadolu’da yaygın olarak bulunsa da, Asya’da ve Avrupa’da Ren Nehri’nin doğusunda, ve Balkanlar’da seyrek olarak bulunmaları ya da hiç bulunmamaları söz konusudur (Valoch 1968 ve Yalçınkaya et al. 1997). Türkiye Trakyası’ndan da bugüne dek bir iki yüzeyli bulunmamıştı. Yontuk çakıllarla birlikte bir iki yüzeylinin bulunması önemli bir kültürel soruyu doğurmuştur. Kültürün gelişimini üç gücün sağladığını ve bu güçlerin icat, başka kültürlerden alma ve göç olduğunu düşünebiliriz (Stiles 1979). Bu durumda akla yakın gelebilecek bir şekilde iki yüzeylilerin, yontuk çakılların doğal gelişiminin bir sonucu olduğunu (Arsebük 1995a), iki yüzeylilere sahip bir toplumun, yontuk çakıl kullanılan bir coğrafi bölgeye göç ettiğini (Özdoğan 1996), Yatak’taki tek ve aranmasına karşın ikincisi henüz bulunamayan iki yüzeyli göz önüne alındığında, iki yüzeylilere sahip bir toplulukla yontuk çakıllara sahip bir topluluğun iletişim kurduğunu ve el baltasının Yatak’a bu yolla geldiğini ya da daha güçlü bir olasılıkla bu iki alet türünün çağdaş olmadıklarını (M. Özdoğan ile özel görüşme, 18 Ocak 2001) söyleyebiliriz. Acheul ve Oldowan türü aletlerin dağılımındaki farklılıkla ilgili olan bir başka varsayım ise iki yüzeyli aletlerin gelişmiş bir dilin bir sonucu olarak ortaya çıktıklarıdır (Leakey-Lewin 1998). Ancak yontuk çakılların ilk ortaya çıkmalarından itibaren yaklaşık olarak bir milyon yıl boyunca hiçbir teknolojik değişime uğramadan insanlarca kullanılmaları (Arsebük 1983 ve 1987) insanların aletlerinden beklediklerini alabildiklerinin göstergesidir ve bu insanların gelişkin bir dile sahip olmadıkları şeklinde yorumlanmamalıdır

TRAKYA’DA ALT PALEOLİTİK ÇAĞ İLE İLGİLİ BİLİNENLER

-Pleistosen’de Doğal Çevre


Dördüncü Jeolojik Zaman’ın ilk evresi olan Pleistosen’in ne zaman başladığı konusunda henüz görüş birliğine varılmamıştır. Kimi araştırıcılar Pleistosen’in başlangıcını 2.5-3 milyon yıl önceleri olarak (Esin 1994), kimileri 1.9 milyon yıl olarak (Arsebük 1995a), kimileriyse 1.8 milyon yıl önceleri olarak (James 1989) kabul etmektedir. Başlangıcı konusunda görüş birliğine varılamamışsa da Pleistosen’in bitişi herkes tarafından yaklaşık 10-14 bin yıl önce sıcaklığın artması gibi büyük iklimsel değişimler olarak kabul edilir (Esin 1994). Pleistosen genel olarak bir buzul ve buzularası çağlar silsilesidir. Ancak buzul çağlarının içinde sıcak, buzularası çağlarının içinde de soğuk sayılabilecek dönemlerin olduğu bilinir (Arsebük 1995a). Ayrıca ülkemizde de Pleistosen boyunca, aynı şimdi olduğu gibi, iklimde bölgesel farkların olduğunu da düşünebiliriz (Arsebük 1998a). Trakya, Pleistosen boyunca bütün dünyada meydana gelen tektonik hareketlerin bir sonucu olarak Anadolu ile birlikte yükselmiştir. Buna karşın Marmara, Ege ve Karadeniz ile birlikte çanaklar halinde alçalmıştır. İstanbul ve çevresinde Pleistosen boyunca üç buzul ve üç de buzularası çağın yaşandığı bilinmektedir. Buzul çağlarında iklimin soğuk ve nemli olduğunu ve nemli ormanların doğal bitki örtüsü olduğunu, buzularası çağlarda ise iklimin sıcak ve kurak olduğunu ve doğal bitki örtüsününse kuru ormanlar oldukları bilinmektedir (Esin 1994). Buzul çağları boyunca kuzey yarımkürede Avrupa ve Asya’nın buzlarla kaplı olmayan bölgelerinde bir yılda don olmayan gün sayısının 30-45 arasında olduğu ve çam ormanları ile tundraların bu iklime uygun oldukları bilinmektedir (Arsebük 1995a). Buzul ve buzularası çağlara bağlı olarak Marmara Denizi’nin Ege ve Karadeniz ile olan ilişkisi kesilmektedir ve Paleolitik Çağ’ın başlarından M.Ö. 5 binlere kadar birkaç kez gerçekleşen bu olay Trakya’nın kültür tarihinde oldukça önemli bir role sahiptir (Özdoğan 1982). Bu düzey değişimi Marmara’nın tuz oranını da etkilemektedir ve Marmara buzul çağlarında bir tatlı su gölüne dönüşmektedir (Özdoğan 1985). Buzul çağlarında tüm dünyada deniz düzeyleri yaklaşık olarak 100-150 metre alçalırken (Arsebük 1995a) Marmara’da bu olay Çanakkale Boğazı’nın durumundan dolayı çok daha abartılı etkilere neden olur (Özdoğan 1982). Bu durumda Trakya’nın kapladığı alan, sığ olan Kuzey Marmara kıyıları yüzünden özellikle güneyine doğru oldukça büyür (Özdoğan 1983). Buzul çağlarında Marmara’nın düzeyi akarsulara bağlıdır. Buzularası çağlarda ise Marmara’nın seviyesinin günümüz seviyesinden daha yüksek olduğu dönemler olmuştur. Bu durum Anadolu’dan Trakya’ya geçişi (ya da tam tersini) zorlaştırmaktadır. Bu dönemlerde Marmara’nın güney kıyılarındaki taban ovalarının sular altında kaldığı ve denizin haliçler halinde içlere kadar sokulduğu bilinmektedir(Özdoğan 1982)

Pleistosen’in Alt Paleolitik Çağ ile ilgili bölümleri Alt Pleistosen (Pleistosen’le birlikte başlar ve günümüzden 730 bin yıl öncesine kadar sürer) ve Orta Pleistosen’dir (730 bin yıl önce başlar ve yaklaşık olarak 130 bin yıl önce biter) (Arsebük 1995a ve James 1989). Alt Pleistosen boyunca iklimsel değişimlerin çok şiddetli olmadığı bilinmektedir. Alt Pleistosen içinde, insanlık için önemli bir kilometre taşı olan ateşin kontrolü gerçekleşti, insanlar ilk defa, belki de ateşi kontrol edebilmeleri sayesinde, Afrika’nın dışına çıktılar. Bilinçli avcılığın ilk kanıtlarını ve artık bütünüyle “standartlaşmış” taş aletleri Alt Pleistosen’de bulabiliriz. Tüm bu sayılanları yapan insan Homo erectus’tur ve Homo erectus günümüzden yaklaşık 1.9 milyon yıl önce Alt Pleistosen’de ortaya çıkmıştır (G. Arsebük ile özel görüşme 15 Ocak 2001). Ülkemizde tarihi arkeometrik bir yöntemle bilinen en eski yerleşim yeri olan Yarımburgaz Mağarası’nda Homo erectus’un Orta Pleistosen’in ortalarında yarattığı kültür ürünleri bulunmaktadır (Arsebük 1996). Büyük olasılıkla Yatak’taki kültür ürünlerini de Homo erectus yapmıştır

-Trakya’da Bilinen Alt Paleolitik Çağ Yerleşimleri

Trakya, Asya ile Avrupa’nın kara, Ege ile Karadeniz’in deniz bağlantılarını sağlayan bir konumda; Anadolu, Yunanistan ve Balkan yarımadalarının ortasında bulunmaktadır ve bu bölgeler arasındaki her türlü toplumsal harekette bağlantı noktası ya da sınırlayıcı olan bir konumdadır. Coğrafi konumundan kaynaklanan stratejik durumu ve yaşam için elverişli doğal koşulları dolayısıyla Trakya’da her döneme ait önemli merkezlerin bulunması gerekir (Özdoğan 1982, 1983). Ülkemizin, genel olarak, Paleolitik Çağ açısından zengin ve önemli olmasına karşın (Yalçınkaya 1985), ülkemizde bilinen Paleolitik Çağ yerleşimlerinin sayısının daha büyük olabilecek bir rakamın sadece küçük bir parçası olduğu bir gerçektir (Arsebük 1998a). Trakya’nın Doğu Avrupa ve Yakındoğu’nun arkeolojik açıdan en az bilinen bölgelerinden biri olduğu (Özdoğan 1983) ve Trakya’da şimdilik bilinen Paleolitik Çağ yerleşimlerinin Pleistosen’deki gerçek yerleşimlerin tamamı olmadığı göz önüne alındığında, genellemelere dayanarak yapacağımız her yorumun çok kısa bir süre için geçerli olabileceği göz önünde tutulmalıdır.

Trakya’da Yatak bulunmadan önce bilinen Paleolitik Çağ yerleşmelerinin tamamı Terkos-Selimpaşa hattının doğusundaydı ve Trakya’nın geriye kalan bölümlerinde Kırklareli ve Edirne’de bulunan birkaç kuşkulu alet dışında Paleolitik Çağ’ın herhangi bir izine rastlanmamıştı (Özdoğan 1996). Trakya’da Paleolitik Çağ’ın mutlaka varolmuş olması gereken yerleşim yerlerine bugüne dek rastlanmamış olmasının nedenlerinin başında, deniz düzeyi değişiklikleriyle birlikte akarsuların yataklarını kazmaları ya da doldurmaları (Özdoğan 1983), irili ufaklı tektonik olaylar ve doğal bitki örtüsünün ortadan kalkmasıyla birlikte erozyonun (Arsebük 1995c) bu buluntu yerlerini tahrip etmelerinden çok araştırma azlığı gelmektedir. Bu araştırma azlığının bir sonucu olarak, yakın sayılabilecek bir zamana kadar Paleolitik Çağ’da Trakya’da insanların yaşamadığı ya da yaşasalar bile bu bölgenin insan evriminde önemli bir role sahip olmadığı düşünülüyordu (Özdoğan 1983). Ancak İstanbul çevresinde bulunan Paleolitik Çağ yerleşmeleri bu görüşü değiştirdi. Eskice Sırtı’nda tipolojik açıdan Acheul’den daha eski olan ve Yakındoğu ve Güneydoğu Avrupa’nın en eski buluntu topluluklarından biri olduğu düşünülen çaytaşı kıyıcılar, Clacton türü kaba yongalar ve kazıyıcılardan oluşan bir buluntu topluluğunun bulunması; Kilyos’taki Gümüşdere dolaylarında yüksek taraça ve yamaç akıntılarında seyrek ve ikincil durumda da olsa, çaytaşı aletlerin ve kaba yongaların bulunması (Özdoğan 1985) ve bunların yanında Karababa ve Davutpaşa gibi Alt Paleolitik Çağ buluntu yerlerinin (Esin 1994) verdiği bilgilere Yarımburgaz kazısıyla yeni ve daha kesin bilgilerin eklenmesi Trakya’nın Paleolitik Çağ’ı hakkındaki bilgileri önemli ölçüde arttırmıştır.

İnsanların dünyaya yayılmaya başladığı dönemle ilgili olarak tüm dünyada çok az sayıda bulunan yerleşimlerden biri olan Yarımburgaz Mağarası’nda (Özdoğan 2000), taş aletlerin görünümü kaba ve ilkeldir. Ancak bu aletler işlevseldir ve planlı olarak yapılmışlardır (Arsebük-Özbaşaran 1995). Orta Pleistosen’de yaşayan insanlara ait kültürel belgelerle birlikte fosil hayvanlara ait kalıntılar da bol sayıda ele geçmiştir. Yarımburgaz’da Alt Paleolitik Çağ ile ilgili olarak ilginç olan çekirdek aletlerin sayısının azlığıdır (satır türü aletlerin düzeltili yongalara [yonga aletlere] oranı yaklaşık 1/8’dir). Yarımburgaz taş alet yapımcılarının belirli tür aletler için belirli tür hammadde seçtikleri, örneğin tüm buluntuların içinde kuvarsit olanların oranı %14’ken, satır/kıyıcı satır türü aletlerin %75’inin kuvarsitten yapılması önemlidir (Arsebük-Özbaşaran 2000). Bir başka önemli sonuç da Doğu Avrupa’da bu dönemde yapılan aletlerin hammadde azlığı yüzünden küçük oldukları düşünülürken, Yarımburgaz’da hammaddenin bol olmasına karşın aletlerin küçük yapılması, yani bu dönem insanlarının belli bazı kültürel tercihleri ya da gelenekleri olduğunun anlaşılmasıdır (Arsebük 1998b).

YATAK’IN ÖNEMİ

Türkiye gibi Paleolitik Çağ açısından zengin bir bölgede Yatak gibi bir Paleolitik Çağ buluntu yerinin varlığı şaşırtıcı olmayabilir. Ancak Yatak’ın Trakya gibi Paleolitik Çağ yerleşimlerinin bilinmediği ya da jeolojik etkenlerle yok olduğunun düşünüldüğü bir bölgede bulunmuş olması oldukça önemlidir. Trakya gibi Paleolitik Çağ’ı hakkında çok az şey bildiğimiz bir bölgede ortaya çıkan ve çıkışının yanında önemli tarihsel sorunlarla ilgili pek çok bilgiyi de içinde barındırdığını düşündüren Yatak, iki yüzeyli dağılımı hakkında yeni bir bilgi sağlamıştır. İki yüzeylilerin Balkanlar ve Ege’de çok ender olmaları ve genel olarak iki yüzeyli dağılım alanı dışında gibi gözüken Trakya’da bu dönemde nelerin olduğunun tam olarak bilinmediği (Özdoğan 1996) düşünüldüğünde, Yatak’ta bulunan ve Trakya’nın ilk ve şimdilik bilinen tek el baltası olan buluntunun önemi kolaylıkla anlaşılabilir. Diğer yandan Yatak’ta bulunan yontuk çakıl türü aletlerin benzerlerinin Yarımburgaz Mağarası’ndan da bilinmesi (Arsebük et al. 1990; Arsebük-Özbaşaran 2000, Özdoğan 1990) ancak Yarımburgaz’da iki yüzeylilerin bulunmaması, Yatak’ın önemli bir tarihsel sorunun, Trakya’da Alt Paleolitik Çağ’da nelerin olduğunun anlaşılmasına katkı sağlayabilecektir. Ancak Trakya’nın Alt Paleolitik Çağ ile ilgili tüm sorunlarının birdenbire Yatak ile çözülemeyeceği de bir gerçektir. Yatak’ın Trakya’nın Paleolitik Çağ’da boş olmadığını göstermesi ve bazı buluntu yerlerinin bulunabileceği konusundaki umutları arttırması, Yatak’tan edinilen ve şimdilik sadece yüzeysel olan bilgilerin en önemli sonucu olmalıdır.

Tipolojik yöntemlerin yalnız başlarına bilimsel sonuçlara ulaşmada güvenilir olmadıklarını (Yalçınkaya 1985) kabul ettiğimizde ve Pleistosen arkeolojisinde kesin sonuçlara ulaşmak için uzun zaman alan disiplinler arası çalışmalar gerekse de (Arsebük et al. 1992), Yatak bulgularının Alt Paleolitik Çağ’a ait olduklarını söyleyebiliriz (G. Arsebük ile özel görüşme, 8 Ocak 2001). Yatak buluntularına benzer buluntuların tarihlemeleri, Yatak’ın tarihlenmesini, en azından şimdilik, elimizde hiçbir jeolojik ya da arkeometrik yöntemle edinilmiş tarihleme yokken, belki biraz kolaylaştırabilir. Yarımburgaz Alt Paleolitik Çağ buluntuları yaklaşık 400.000 yıl öncesine tarihlenmektedir (Arsebük 1999). Orta Avrupa’da iki yüzeylilerin ortaya çıkması Mindel/Riss (Holstein) buzularasına (Valoch 1968), İstanbul Boğazı’nın doğu yakasında, Dudullu ve Ümraniye’deki iki yüzeyliler olasılıkla Riss buzulu ya da Riss/Würm (Eem) buzularasına tarihlenmektedirler (Esin 1994). Bunların yanında Doğu Marmara’da bulunan Paleolitik Çağ açık hava yerleşmelerinin neredeyse tümü sıcak dönemlere (buzularalarına) tarihlenmektedir ve soğuk dönem yerleşmelerinin çoğunun denizlerin yükselmesiyle birlikte su altında kaldığı düşünülmektedir (Özdoğan 1982). Buzul çağlarında üretilmiş aletlerde, buzularalarında üretilenlere oranla, daha çok düzelti olduğu ve bunun sert hava koşullarında hammadde kaynaklarına ulaşmanın daha zor olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir (Mithen 1999). Yatak’taki buluntuların içinde ağırlığı neredeyse 1750 gram olan bir örneğin bulunduğu, aletler henüz bilimsel olarak incelenmemiş olsalar da ve bu yorum için belki biraz erken olsa da, üzerlerinde fazla düzeltinin olmadığı düşünüldüğünde Yatak’ın da bir buzularasına (Günz/Mindel [Cromer] ya da Mindel/Riss [Holstein]) tarihlenebilmesi olasıdır. Diğer yandan, buluntuların bir buzul çağında (Günz, Mindel ya da Riss) yapıldığını ancak hammadde kaynaklarının Karansıllı köyüne yakın bir yerde olduğunu da düşünebiliriz. Ancak bilimsel arkeoloji yapmanın tahminler yapmaktan çok kanıtları kullanmak olduğu (Wynn-McGrew 1989) (ve elimizde taş aletlerden başka kanıtların bulunmadığı) ve bu yazının yazarının henüz yalnızca bir prehistorya öğrencisi olduğu unutulmamalıdır. Sonuç olarak Yatak’ın tarihlenmesi hakkında henüz elimizde kesin bir bilgi yoktur. Buna karşın şimdilik, Yatak’ın Yarımburgaz (Arsebük et al. 1990) ve Trakya’da henüz bulunmasa da bulunması olası olan diğer buluntu yerleri ile birlikte Avrupa’nın yerleşiminde görev almış olabileceğini söyleyebiliriz.

Notlar

1- Değerli zamanlarını bu yazının denetlenmesi için ayıran hocalarım Prof. Dr. Güven Arsebük ve Prof. Dr. Mehmet Özdoğan'a ilgileri için teşekkür ederim.

2- Bu yazı Bilim ve Ütopya Dergisi'nin Mart 2001 tarihli 81. sayısında yayınlanmıştır.

3- Eleştiri ve yorumlar için berkay@paleoberkay.cjb.net ile iletişim kurabilirsiniz.

Kaynakça

Arsebük, G.,

1983 “Dip Pleistosen ve Kültür”, Anadolu Araştırmaları IX: 1-9.

1987 “İki Milyon Yıl Öncesinin Taş Aletleri”, Tarih ve Toplum 45: 37-41.

1995a İnsan ve Evrim, Ege Yayınları, İstanbul.

1995b “‘İnsan’, ‘Evrim’, ‘Alet’”, TÜBİTAK Bilim ve Teknik 332: 18-24.

1995c “‘İnsan’, ‘İnsanlık’ ve ‘Prehistorya’”, Halet Çambel İçin Prehistorya Yazıları, Graphis Yayınları, İstanbul: 11-26.

1996 “Trakya’da Eski Bir Yerleşim Yeri: Yarımburgaz Mağarası Alt Paleolitik Çağ Bulguları”, Anadolu Araştırmaları XIV: 33-50.

1998a “A Review of the Current Status of Pleistocene Archaeology in Turkey”, Light on Top of the Black Hill, Arsebük, Mellink, Schirmer (eds.), Ege Yayınları, İstanbul: 71-76.

1998b “Yarımburgaz Mağarası; Pleistosen Arkeolojisi ile İlgili Son Çalışmalara 1997 Gözüyle Özet Bir Bakış”, Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi 1:8-25.

1999 “İnsanın Evrim Süreci ve En Eski Kültürleri”, Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi 2: 31-49.

Arsebük, G., F.C. Howell, M. Özbaşaran,

1990 “Yarımburgaz 1988”, Kazı Sonuçları Toplantısı XI (1989): 9-18.

1991 “Yarımburgaz 1989”, Kazı Sonuçları Toplantısı XII (1990): 17-41.

1992 “Yarımburgaz 1990”, Kazı Sonuçları Toplantısı XIII (1991): 1-21.

Arsebük, G., M. Özbaşaran,

1995 “İstanbul’un En Eski Yerleşim Yeri: Yarımburgaz Mağaraları”, Focus 2: 78-82.

2000 “Yarımburgaz Mağarası (1988-1990 Yılları) Pleistosen Arkeolojisi Çalışmaları”, O. Belli (derl.), Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi, İ.Ü. Rektörlük Yayınları No: 4242, Ankara: 5-8.

Esin, U.,

1994 “Yazı Öncesi Çağlar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi c: 7: 450-455.

Harmankaya, S., O. Tanındı,

1997 TAY-Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri c:1, Ege Yayınları, İstanbul.

James, S.R.,

1989 “Hominid Use of Fire in the Lower and Middle Pleistocene” Current Anthropology 30/1: 1-26.

Jelinek, A.J.,

1980 “İstanbul Boğazı’nın Doğu Yakasındaki Vadilerden Paleolitik Buluntular”, Çambel, Braidwood (derl.), Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul: 309-315.

Kansu, Ş.A.,

1963 “Marmara Bölgesi ve Trakya’da Prehistorik İskan Tarihi Bakımından Araştırmalar (1952-1962)”, Belleten 27/108: 657-671.

1964 “Güneydoğu Anadolu ve ‘Chopper’, ‘Chopping-Tools’ Endüstrisi Hakkında”, Belleten 28/109:161-164.

Leakey, R., R. Lewin,

1998 Göl İnsanları, F. Baytok (Çev.), TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara.

Mithen, S.,

1999 Aklın Tarihöncesi, Dost Kitapevi Yayınları, Ankara.

Özdoğan, M.,

1982 “Doğu Marmara ve Trakya Araştırmaları”, Türk Arkeoloji Dergisi 26/1: 37-49.

1983 “Trakya’da Tarihöncesi Araştırmaların Bugünkü Durumu ve Bazı Sorunlar”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 10/11: 21-58.

1985 “1983 Yılı Doğu Marmara ve Trakya Araştırmaları”, Araştırma Sonuçları Toplantısı II (1984): 221-232.

1986 “1984 Yılı Trakya ve Doğu Marmara Araştırmaları”, Araştırma Sonuçları Toplantısı III (1985): 409-420.

1990 “Yarımburgaz Mağarası”, X. Türk Tarih Kongresi, TTK Basımevi: 373-388.

1996 “Tarihöncesi Dönemde Trakya. Araştırma Projesinin 16. Yılında Genel Bir Değerlendirme”, Anadolu Araştırmaları XIV: 329-360.

2000 “Yarımburgaz Mağarası 1986 Yılı Kurtarma Kazısı”, O. Belli (derl.) Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi, İ.Ü. Rektörlük Yayınları No: 4242, Ankara: 9-13.

Stiles, D.,

1979 “Paleolithic Culture and Culture Change: Experiment in Theory and Method”, Current Anthropology 20/1: 1-21.

Valoch, K.,

1968 “Evolution of the Paleolithic in Central and Eastern Europe”, Current Anthropology 9/5: 351-390.

Yalçınkaya, I.,

1985 “Araştırmaların Işığında Anadolu Alt Paleolitiği ve Sorunlarına Genel Bir Bakış”, Antropoloji 12: 395-435.

Yalçınkaya, I., M. Otte, H. Taşkıran, B. Kösem, K. Ceylan

1997 “1985-1995 Karain Kazıları Işığında Anadolu Paleolitiğinin Önemi”, Kazı Sonuçları Toplantısı XVIII (1996): 1-9.

Wynn, T., W. McGrew,

1989 “An Ape’s View of the Oldowan”, Man 24: 383-398.

                               arkeolog@postaci.com                                  design @rzawa