Anasayfa   |   EGE  |   AKDENİZ  |   MARMARA |   DOĞU ANADOLU  |  İÇ ANADOLU   |   KARADENİZ


BOZCAADA

Bozcaada, Kuzey Ege’deki adalarımızdan biri. Tertemiz denizi, çeşidi bol balık lokantaları, eski kalesi, daracık sokakları, katmerli eski Rum evleri, geleneklerin birçoğunu koruyan günlük yaşamı ile çoğumuzun hayalindeki bir yerleşim merkezi. Nüfusu sadece 2030 kişi.
Kendisi bir ada olan Bozcaadanın çevresinde bir çok küçük ada da bulunuyor. Tavşan, Kaşık, Yılan, Sıçancık gibi ilginç adları olan bu adalara yüzm
ek kendine güvenen yüzücüler için ayrı bir zevk. Adanın bu küçük adalarıyla birlikte yüzölçümü 42 kilometrekare. Oniki burun ve onbir koy aralıklarla adanın 14 millik çevresinde sıralanıyor.
Bağcılık ve tabii şarapçılık ile balıkçılık halkın başlıca işi. Deniz ürününün her türlüsünü bulabilirsiniz. Ağustos ayında üzümü ve sardalyası bol olan Bozcaada’da Eylül ayında da kalamar keyfi başlıyor. Balıkçılar adanın hemen karşısındaki küçük adacık çevresinde at-çek kalamar yakaladıklarını anlatıyorlor. Liman’daki aile işletmesi Korelinin Yeri’nde, Stafili, Zorba, Paşa, Murat, Kıyı gibi lokantalarda ada balıkçılarının ağlarına takılan balıkların en tazelerini ve Karasakız ile Vasilaki üzümlerinden yapılan yerli şaraplarını tadabilirsiniz. Balıkla şarap içmekten hoşlanmayanlar yemekte rakı içip, sofradan sonra deniz kenarında yaktıkları ateşin başında şarabın tadına bakabilirler.
Ada bağcılığı son yıllarda sarsıntı geçiriyor, on yıldır yağışların azalması nedeniyle toprağın tuzlanması bağcılığı öldürüyor. Buna bir de bağları satın alan yazlıkçıların korumak isteseler bile bilm
Rüzgarın yönüne göre her zaman sakin bir koy vardır Bozcaada’daediklerinden bakamamaları ekleniyor. Tarih boyunca bağları ve şarapları ile bilinen adanın bağsız kalabileceği düşüncesi bile adanın yaşlılarını korkutuyor. Öyle ya, kadim tarihteki paralarının üzerinde bile üzüm salkımı varmış Bozcaada’nın. ( Gene de ülkede üretilen şarabın %12’si Bozcaada’nın. )
Bozcaada’nın antik çağdaki adı Thenedos’du. Adaya adını veren Thenes ilk yabani asmayı Poyraz Limanı çevresinde bulmuş, ıslah ederek Kuntra Asma denilen şimdiki durumuna getirmiş. Ada bir çok egemenliği tanıdı, en son Lozan Antlaşması ile Türkiye topraklarına katıldı. Osmanlı dönemi eserlerinden Köprülü Mehmet Paşa ve Alaybey Camileri ( 17. yy. ) ile Venedik döneminden kalma kilise görülebilir. Kuzeydoğu Burnundaki kayalık üzerindeki kaleye Eski Kale deniyor. Ada’dan 10 metre genişliğindeki su hendeği ile ayrılan kale Venedik, Ceneviz ve Bizans dönemlerinde ve Osmanlı’da Fatih Mehmet, Kanuni, II. Mahmut dönemlerinde onarıldı ve genişletildi. Yeni Kale’nin kalıntıları da görülüyor.
Ada’nın yaz kış yakasını bırakmayan bir belalısı vardır: Rüzgar! Poyrazı, lodosu ve yaz günleri meltemi hiç durmadan eser dururlar nöbetleşe. Biri biterse öteki başlıyor demektir. Kış aylarında lodos bir çıktı mı bazen bir hafta sürdüğü oluyor ve adanın anakara ile bağlantısını kesiyor. Gemiler çalışmıyor, ada ada olduğunu asıl o zaman hissediyor. Çünkü ada ayrılmışlığı, kopukluğu, yalnızbaşınalığı ifade ediyor biraz da.
Çevrenin tarihine çıplak gözle tanıklık etmek için en yüksek yer olan Göztepe’ye çıkacaksınız. Anadolu’nun kıyılarında Troia, Homeros’un büyük destanı ile ölümsüzleşen savaşın geçtiği topraklar. Kuzey yönünde bir başka büyük savaşa tanıklık etmiş Çanakkale Boğazı ve kıyıları, açıktan geçip giden yalnız gemiler. Biraz ötede komşu ada İmroz. Öte yandan biraz bulanık görüntüsüyle Yunanistan’ın Limni, Midilli adaları. Edremit Körfezi ve Kaz Dağı’nın yüceleri. Müthiş bir panorama!
Adanın her yönünde güzel plajlar var. Rüzgar nereden eserse öte tarafında denize girilecek sakin ve güzel bir yer bulabiliyorsunuz. En büyük doğal plaj Ayazma, yanında Sulubahçe ve Habbeli koyları poyrazda; Tuzburnu, Çayır ve Ova kıyıları lodosta hizmetinize hazır.
12-13 Ağustos tarihlerinde yapılmaya başlanan Bağbozumu Festivali adada oturmaya devam edenler için çok anlamlı. Amerika’dan, Avustralya’dan bile kalkıp gelenler oluyor. Tabii yabancıların çoğu, Yunanistan’a göçen adanın eski yerlilerinden oluşuyor. Festivalde en iyi üzüm yetiştiricilerine ödül veriliyor.
Arabanızla giderseniz, adanın içlerine doğru yapacağınız gezide karşınıza çok şaşırtıcı görüntüler çıkacak. Bağların arasından geçen dar yollardan ilerlerken Rumlar tarafından terk edilmiş taş evler, bu evlerin bahçelerinde size eski günlerdeki yaşamı hayal ettirecek kalıntılarla karşılaşıyorsunuz. Örneğin, dev boyuttaki çam ağaçları arasında gizlenmiş çok büyük bir taş evin yıkıntıları orada zengin ve adadaki diğer eski evlerden farklı bir yaşamın geçtiğini düşündürüyor. Yolun hemen karşısındaki daha küçük bir evin bahçesinde ise atların dönerek su çektikleri bir sistemin konstrüksiyonunu görüyorsunuz.
Merkezdeki tek kilise, yaşamını hâlâ adada sürdüren az sayıdaki Rum’un Pazar ayinlerinde, vefat ya da vaftiz törenlerinin yapılacağı günlerde açılıyor. Adalıların anlattığına göre, bu kilisenin tarihi çan kulesini restore etmek için Anıtlar Kurulu’ndan izin alınamadığından, kule şimdi yıkılmak üzere. Kulenin çanı da bir tekneye yüklenerek Yunan adalarından birine götürülmüş.
Benim gibi mitoloji sevenler için ise ada ile ilgili bir hikaye var: Denizlerin efendisi Poseidon’un çocuklarından biri Kyknos adında bir kralmış. Onun da Thenes adında bir oğlu varmış. Thenes’in annesi ölünce, babası yeniden evlenmiş... Fakat üvey ana bu ya; Thenes’e iftira etmiş... Kral da bu iftiraya kanmış ve oğlunu bir sandığa koyarak denize attırmış. Sandık, Çanakkale Boğazı’ndan geçerek Leukophrys adasının sahiline vurmuş. Thenes burada sandıktan çıkmış, adaya yerleşmiş. Adanın ismini de Thenes’in Adası anlamına gelen Thenedos’a çevirmiş. Eski adıyla Thenedos, bugünkü adıyla Bozcaada’nın ilk yerleşimi Heredot’a göre M.Ö. 2000 yıllarına rastlıyor.


Bodrum’da sabaha kadar çılgınca dans eden arkadaşlarınıza, tatil köyünün açık büfesini anlata anlata bitiremeyenlere, Antalya’da aerobik seansları, su topu maçları ve Batı Yakası Hikayeli animasyonlarla zinde bir tatil yapanları uyarıyorum: aşağıda anlatacaklarım tatilinize alternatif değildir. Sakın ola denemeyin !
Anlatacaklarımda, kurgu, yazan katkısı, plan ve program gibi unsurlar yoktur.
Şişeden şarap içmemişlere, balıkçı muhabbeti kurmamışlara, bilmediği şarkıya bağıra çağıra katılmamışlara, ilk defa gördüğü 70 lik teyzeye hal hatır sormamışlara değil sözümüz...
Sözümüz; denizde balık, havada kuş olmaya özenenlere, yaşamı her nefeste koca bir gülümseme ile tatmak isteyenlere...
Gelin ve karışın yaşama, BOZCAADA’ya...
Obur ve Şişman biri için
BOZCAADA’DA BİR GÜN

Sabah kahvaltıda deniz kestanesi ve ada şarabı
Sabah güneş mi sizi, siz mi güneşi ya da Romantik Hüseyin mi hepinizi uyandırır, o bilinmez. Ama uyandığınızda gülümsüyordur mutlaka sizi uyandıran, ister güneş, ister bir gülümseme olsun. Haa, sizseniz ilk uyanan lütfen siz de gülümseyin uyandırdıklarınıza.
Uyandınız ya, mesele yok. Şimdi sıra kahvaltıda. Bunun için birazcık zahmet etmek gerekecek.
Romantik kahvaltı için tüm hazırlıkları yapmış: elinde uzun kamışlar, yanındaki Selim’de ise zeytinyağı şişesi, taze ekmek, bıçak, kaşık ve bir şişe de şarap.
Uyku mahmurluğu içinde ada merkezinden Mermer Burnu en çok yarım saat çeker. Kahvaltıdan önce sabah sporu olarak hiç de fena değil. Sahilden gitmek iyi. Önce Poyraz Limanı, sonra Doğu Feneri ve birbirinden farklı birbirinden başka renk ve seslerle bezeli koylar tek tek aşılıyor. Vardığınız yer, yeşil bir çayırın ortasından denize ejderha başı, (veya kuyruğu, siz ne derseniz o) gibi uzanan yekpare, rengahenk bir mermer kütlesi. Mermerden müteşekkil bir burunla karşı karşıyasınız. Her kıvrımının arasında havuzlar oluşturmuş, güneş yükseldikçe mermerin bordo, siyah ve yeşil tonları ortaya çıkan bu burun, sizin kahvaltınızı yapacağınız yer.
Selim gülümseyen yüzünde iştahlı bir sabırsızlık burnun küçük koycuklarından birine iniyor. Romantik elindeki kamışlardan birini sizin elinize tutuşturdu bile. Anlaşıldı, kahvaltımız self servis...
Kamışın ucu (hani bazı yerde kargı da denilen bir çeşit saz) bıçakla dört parça şeklinde yarılmalı ve bu dört uç birbirinden aralanmalı. Hani bir tenis topunu kavrayacak gibi. B u kamışla tenis topu değil ama sudaki deniz kestanelerini toplayacaksınız. Su, yani deniz pırıl pırıl ve içindeki yaşamı hareketli, renkli kayalarda yaşayan hayvancıklarla sizin beğeninize sunuyor. İşte aşağıda aradığınız deniz kestanelerinden bol miktarda var. Tam ilk hamlenizi yapacakken Selim sizi uyarıyor; koyu renklilere dokunma! Koyu renkliler lezzetli olmazmış. Neyse ki, aşağıda her çeşidinden sizi arama zahmetinde bırakmayacak kadar var. Kamış suya daldırılıyor, bir kestane kamışın açık ucuna sıkıştırılıyor ve hoop yukarı.
Kamışın ucundaki kestaneler Selim tarafından itinayla alınıyor, sıra yenisinde. Bir ara çıkan hafif esinti ile denizin yüzü kırışıyor ve aşağısı iyi görünmüyor. Siz çaresiz kamışı gelişigüzel sallarken, Romantik Hüseyin zeytinyağı şişesinden bir kapak yağı denize döküyor ve deniz yüzeyi bir anda cam gibi oluyor. Siz insanoğlunun doğayla savaşında kullandığı yöntemlere şaşarken Selim toplanan kestane miktarını yeterli buluyor ki, sizi çağırıyor. Kestaneler alt kısımlarından bıçakla ustaca açılıyor, kestanenin içindeki yıldız şeklinde beş ayrı et parçası sizi bekliyor. Bunun için iki yöntem kullanılabilir; ya ekmeği koparıp kestanenin içini sıyıracaksın, ya da kaşıkla kestaneyi çıkarıp limonla yiyeceksin. Her ikisinde de sonuç aynı: muhteşem bir tat !
Eğer, adadaysanız ve sabah kahvaltısı olarak deniz kestanesi yiyorsanız, sabah sabah ta şarap içebilirsiniz ...
Ama mutlaka adanın şaraplarından içmelisiniz.
Deniz kestaneli kahvaltıdan sonra sabah artık öğlene doğru yol almaktadır. İsterseniz, bu kadar büyü yeter deyip, 10.30 gemisiyle gelecek gazeteleri almaya limana gidin, isterseniz, ki bu bizim tavsiyemiz, afrodizyak bir kahvaltı sonrası en doğrusu olanı yapın; henüz soğumamış yatağınıza koşun, ya da adanın tepelerine tımanın !

Öğleyin Habbele plajında Rezeneli Omlet
Öğlen de oldu işte !
Bozcaada’da yaz, öğlenleri bile adamı kendinden tiksindiren bir tere bulamaz. Bağları yalayıp geçen rüzgarları adanın her yerinde bulursunuz, ama bu öğlen Habbele’ye gitmek çok iyi olacaktır.
Habbele, altın sarısı kumları ile Ayazma plajının uzantısında sakin, pırıl pırıl bir plajdır. Bağlar kumsala kadar uzanır. Bağların kumsalla birleştiği yerde sazlardan yapılma Ada Cafe vardır. Burada tahta sandalye
de denizi seyreder, rezeneli omlet yer, denize girer ve size servis yapan entelektüel çalışanlarla sohbet edersiniz. Bülent beyin her şeyi nasıl bildiğine şaşırmayın, ama sakın ola ki hava durumu tahminine güvenmeyin. Sabah şarabı ve kestanenin etkisi geçerken en iyisi biraz yatıp uyumalı. Uyurken size rüzgar ve bağların hışırtısı iyi bir rüya için yardım edecektir.
Uykudan sonra sıra Ayazma’da güneşi batırmaya geldi. Küçük bir yürüyüşle veya bisikletle Ayazma’ya geldiğinizde güneş batıdan, Baklataş adacıklarının oradan yavaş yavaş denize inmeye başlamı
ştır. Bu seremoni için Koreli’den adalı Kosta’nın yaptığı üzüm şerisinden (belki de likör demek daha doğru) istemek kaçınılmaz. Koreli size nasıl olsa likörden sonra beyaz halkalar halinde ağzınızda eriyecek kalamar tava getirecektir.
Güneş batarken, kırmızıyı yeniden keşfediyor, kırmızı ile morun, eflatunun, kavuniçinin ve sarının ilişkisini
kavrıyorsunuz. Güneşi batıdan denize indirirken doğuya bakmayı ihmal etmemek gerek, çünkü, güneş henüz deniz üzerinde iken, ay da ona nazire yaparcasına doğudan, Anadolu tarafından yükselmektedir. Ay ve güneşin dansını bitirdikten sonra sıra akşam yemeği için Boruzan’a gitmeye geldi.

Akşam Boruzan ya da Koreli’de Kömür’de Ahtapot ve Kalamar Izgara
Boruzan, limandaki iki meyhaneden biri. Diğeri Koreli. İşleticilerinin ikisini de gündüz Ayazma’da, akşam limanda işin başında görebilirsiniz. İsimleri meyhaneleri ile aynıdır. Meyhane dediğime bakılmasın, restauranttan daha iyi yemekleri bulacağınız yerler.Boruzan’da mutlaka, ama mutlaka o kömürde yaptığı ahtopottan yemelisiniz. Biz de öyle yapıyoruz. Sonra da kömürde kalamar ızgara...Eğer gündüzden ayırtmışsanız nefis bir böcekle rakınıza eşlik edebilirsiniz. Eğer canınız tatlı istiyorsa ev baklavası şansınızı kullanın.Sizler, rak
ının neden Bozcaada’da daha güzel olduğuna ilişkin tartışmalar yaparken balıkçılar da önünüzden balığa çıkmaya başlamışlardır. Rasgelenizi savurun, cevabı gelecektir.

Gece Yarısında...
Bundan sonra ister yakamozlarla oynamak isteyen arkadaşlarınıza uyup denize girin ay ışığında, ister Salhane’ye (adanın tek barı) gidip kudurun, isterseniz bizim gibi yapıp yatın ve yattığınız yerden yıldızları sayarken sevdiğinizle uyuyun...

                               arkeolog@postaci.com                                  design @rzawa