Bölgeye gitmek için İstanbul 'dan
yola çıkanlar, E-5 karayolu ya da TEM otobanını kullanarak, Bolu Dağı'na
kadar rahat bir yolculuk yapabilirler. Çift şeritli otobanda araç sürmek de
keyifli... Bir zamanlar azap yolu olan Bolu Dağı geçişi ise, şimdilerde
keyif yolu oldu. Çift şerit gidiş geliş yol,sürücüleri yormuyor. Bolu
Dağı'nı iner inmez tekrar otobana giriyorsunuz...Gerede'ye kadar otobanı
kullanabilirsiniz. Sonra da devlet karayolunu kullanarak (D-100) Ilgaz yol
ayrımına geliyorsunuz. Burada E-80 karayoluna girip Kastamonu'ya
ulaşıyorsunuz.
Kastamonu'dan ise, Seydiler, Küre yolunu kullanarak, İnebolu'ya
ulaşıyorsunuz. Kastamonu- Seydiler arasında 1210 metre yüksekliğinde olan
Oyrak Geçidi'nde kamyonlara dikkat edin. Yol yapım çalışmaları nedeniyle,
Kastamonu ile İnebolu arasında, aracınızı dikkatli sürün.
OTOBÜS
Kendi aracınız yoksa, istanbulve diğer büyük şehirlerden, Güven şirketi
başta olmak üzere, Kastamonu'ya giden otobüsleri kullanabilirsiniz.
Kastamonu İnebolu arasında, otobüs ve minübüs seferleriyle İnebolu'ya
ulaşabilirsiniz.
Kastamonu ve yöresinde tadılacak yenilecek yöresel yiyeceklerin başında etli
ekmek geliyor. Ama bu Konya ve civarından bildiğimiz etli ekmek gibi değil.
Etli ekmeği tatmak için de gidebileceğiniz en iyi yer, İnebolu eski belediye
başkanı rahmetli Kadir Karatay'ın, İnebolu'nun en yüksek tepelerinde kurulu
olan Karaca Mahallesi'nde açtığı Karaca Cafe...Latife Karatay, mahallede
babaannesinden kalan bahçe içindeki evi restore ederek burayı açmış..
Daha cafenin bulunduğu mahalleye çıkarken yerin güzelliğini tahmin
edebiliyorsunuz. Tamamen doğal bir ortamda yer alan cafede Lütfiye Hanım,
kendi elleriyle açtığı hamurlarla, kıymalı ve peynirli etli ekmek yapıyor.
İçtiğiniz ayranın ve yediğiniz etli ekmeğin de tadına doyamayacaksınız...
TARİHÇE
İnebolu aslında eskiden M.Ö. 8.yy kurulmuş ve Karadeniz'in Miletliler
tarafından kolanizasyonu sırasında koloni olarak kurulmuştur. İnebolu'nun
eski adı, "Abuna Teikos" dur. Bu da eski dönemlerde buraya hükümdarlık yapan
Abuno isimli yöneticinin kalesi anlamına gelir. Bu kişinin adı internette
girildiğinde ilginç bir efsane çıkıyor. Efsaneye göre Aleksandros adında bir
kahin tanrılığını ilan etmiş. Ve daha sonra da Romalılar tarafından
cezalandırılmış. Ve buna bakarak İnebolu antik çağlarda da önemli bir rol
oynamış.
İnebolu denilince hemen hepimizin aklına, Karadeniz'de küçük bir sahil
kasabası geliyor. Şimdilerde bu imajla tanınan İnebolu'nun talihi
1880'lerden sonra dönüyor. 1880'lerde yapılan liman inşaatıyla İnebolu
vapurlarla saltanata geçmiş ve 1930'larda yapılan Çankırı demiryolunun
inşaatıyla kara trenle tarihe gömülmüştür. Çünkü İnebolu bir ticari
mevkiiydi ve bütün Karadeniz bölgesinin ticari malları buradan dağıtılırdı.
19. yy sonlarındaki bazı kayıtlara bakarsanız , her 15 günde bir, 15 biner
sandık yumurtanın buradan Fransa Marsilya'ya gönderilmesine bakarsanız önemi
ortaya çıkıyor.
İNEBOLU EVLERİ
İnebolu'da evler taraçalaşmış şekilde akarsu vadisine inen bölgede,
bahçelerle çevrili olarak yapılmış. Altları taş. Buralarda mahzenler, kiler
odaları bulunur. Bunun üstüne yapılan yerlerde de halkın yaşayacağı yerler
bulunur.
Alttaki ev İnebolu'un en eski evlerinden biridir. Evin bulunduğu yere
arkanızı dönerseniz, karşıda görülen tepe Abeş tepesidir... Eski dönemde
burada tiyatro olduğu sanılıyor. Ama bölgede arkeolojik kazı yapılmadığı
için hiç bir şey bilinmiyor.
Buradaki evler genellikle sülalelerin isimleri ile anılır. İnebolu evleri 3.
derece tarihi eser kapsamında. Ve bir çok evde yaşayanlar var. Evler
yıktırılmıyor ancak restore edilebiliyor. Dantele şeklinde işlenmiş
saçakları olan ev, İnebolu'da önemli şahsiyetlerden olan Şevket Tamer'in
evi. Şevket Tamer İnebolu'da parti başkanlıkları yapmış. Şu an içi restore,
1911 yapımı. İnebolu'nun dokusun yansıtan evlerden biri.
İnebolu'nun bir başka özelliği de hemen her yerde çeşmelerin bulunması. 1894
yıllığında burası, "akarsuları bol olan yer" olarak da geçiyor.
EVLERİN ÇATILARI DENİZ TAŞI...
İnebolu evlerinin çatılarına dikkat etmek gerekiyor. Çünkü bunu bir başka
yerde görmek mümkün değil. Çatılar taştan yapılmış. Bunun birkaç nedeni var.
Taşlar alelade taşlar değil. Özel olarak denizden çıkarılan taşlardır.
Kalınlıklarının belli bir seviyede olması gerekir. Bunlar ısı yapıtımı
sağlar. Çok ilkel gibi gözükebilir. Ama çok iyi ısı yalıttığını
söyleyebiliriz. İkinci nedeni İnebolu'da çok sert esen poyraz rüzgarları
Marsilya kiremitlerini uçurduğu için halk doğal yolla böyle bir çözüm
bulmuş.. Gerçekten taştan yapılan çatılan görülmeye değer. Hemen hepsi doğal
incelikle olan taşlar evlere bir başka güzellik veriyor. İnebolu'da eski
evlerin çoğu hala bu taş çatılarla idare ediyor.
GELİŞ TEPESİ
İnebolu'nun en yüksek ikinci tepesidir. Ama çok önemli arkeolojik kalıntılar
bulundu burada. Çok küçük çapta bulunan eserler, diğerlerinin onda birinden
bile daha az. Genellikle şu anda bulunanlar geç Bizans ve Osmanlı dönemine
ait. Fakat daha derine kazılsa Roma ve İon dönemine ait buluntular
bulunacaktır.
Atatürk de Geliş tepesinden İnebolu'yu görmüş. Buraya gelenlerin İnebolu
hakkında bir fikir sahibi olmaları için, ziyaret edebilecekleri yerlerin
başında geliyor. Ancak buraya çıkmak biraz zor. Çünkü yolu bozuk.
1897 yılında Rumlar Geliş tepesine bir kilise yapıyorlar ve burası Pontos
hareketinin başlangıcı oluyor. Bir iddiaya göre, Atatürk de buraya
geldiğinde, deniz kıyısından Geliş tepesinde bulunan kiliseyi göstererek,
"Bu kiliseyi temelinden yıkın. Zira fesat yuvasıdır" şeklinde konuşuyor. Ve
o kilise temelinden yıkılıyor.Şu an sadece bir temelleri olduğu söyleniyor.
ÇEKME HELVASI
Tatlı olarak ise çekme helvası meşhur. Başoğlu yöredeki en iyi çekme helvayı
satan pastane. O da çarşı içinde yer alıyor. Pastanenin sahipleri helvanın
yapımını şöyle anlatıyor. Un, yağ, şeker, gram tartar ve limon tuzundan
oluşan çekme helvayı yapmak için, yağ ve un kavruluyor miyane kıvamına
gelene kadar. Daha sonra tepsiye diziliyor. Yuvarlak halka haline
getiriliyor. 4 kişi karşılıklı olarak 20 dakika kadar çekmeye başlıyor. Tel
tel haline geldiği zaman da satışa ve yenmeye hazır hale geliyor.
33 KİLOMETRELİK ÇALIŞMAYAN TELEFERİK
İnebolu yakın zamana kadar gümrük kapısıydı. Ama bu özelliği kısa süre önce
alınmış. Liman şu anda Küre'den gelen Pirit madenini taşınması için
kullanıyor. Mevsiminde şeker ve kereste de taşınıyor. Şu an çok canlı bir
liman değil. Bu arada bakırlık pirit madenini taşıması için yapılan
teleferik de yapayalnız gelenleri seyrediyor. Teleferik kısa süre
çalışmış.Ama kamyoncuların ısrarı üzerine kamyoncular kazandı.
Şimdi insanın aklına gelmiyor değil. Burası acaba insan kullanımına
çevrilemez mi diye. Çünkü yük taşıma kapasitesi yüksek. Ama sakıncası nedir
derseniz. Teleferik çok büyük uçurumlardan geçiyor. O nedenle insanların
burada seyahat edebileceğin düşünmek belki zor. Ama öte yandan da yemyeşil
zümrüt ormanlarının tepesinden yaz kış farklı manzaralarda, iyileştirilen ve
insan taşıma kapasitesine sahip olan bir teleferiği herkes ister diye
düşünmek yanlış mı olur bilinmez... Yaklaşık 33 kilometre uzunluğunda olan
böyle bir teleferik gerçekten yörenin turizm hareketlerinde bir başka etki
yapacaktır.
İnebolu'nun en yüksek tepesi İslam tepesidir. Adını o tepenin en yüksek
yerinde yatan yatırın isminden almıştır" İslam Baba", aslında bir Türk
mezarından çok Bizans mezarına benziyor. Ama halk İslam Baba olarak
nitelendiriyor. Hakkında hiçbir bilgi yok.
Aynı yerde iki tane kar sarnıcı var. Bunlar da çok nadir yerlere yapılırdı.
Kışın oralarda kar birikiyor. İlkbaharda da şekerciler katırlarıyla
gidiyorlar karları alıp dondurma yapıyorlardı.
ATATÜRK'ÜN KONUŞMA YAPTIĞI EV
Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecinde de Kastamonu, önemli rol oynamıştır.
Atatürk, 23-31 Ağustos 1925 tarihleri arasında, Kastamonu ve İnebolu'da,
"Şapka ve Kıyafet İnkılabı"nı başlatmıştır...
Şu an Türkiye büyük Millet Meclisi Milli Saraylar Genel Müdürlüğü'ne ait
bina. İnebolu'da Atatürk'ün şapka nutkunu söylediği bina burası. Türkocağı
binası. Buraya yarbaşı denirmiş. Bütün esnaf gelir sabah duasını eder,
mendilini bir kere denize doğru sallar, işine dönermiş. Bunun uğur
getirdiğine , bereket sağladığına inanıyorlar. Şimdi turizm derneği burası.
Cafe olarak işletiyor. Alt tarafta küçük bir yer var. Mağara gibi.
KAYIK.. DENK KAYIĞI. Orijinal... İstiklal savaşından kalma. Bir de piyade
kayıkları var. Cephane taşımada kullanılırmış. Bunun nedeni de şu. Burada
tam bir liman olmadığı için, gemiler açıkta demirliyor. Sandallarla kıyıya
alınıp, dekovil hattıyla da içerilere cephane taşınıyormuş.
Binanın önünde duruyor. Kaderine boyun eğmiş. Sandalyelerin arkasında
görülmeyi bekliyor. Binanın etrafında denizden bulunmuş küpler çapalar da
var. Biraz otantik bir hava verilmeye çalışılmış. Ama çok elden geçmesi
gerekiyor. Tamamen amatör anlayışla yönetilen dernek ve cafe.
PEMBE KÖŞK...
İnebolu'nun belki de en ilginç yapılarından biri, şehri ve limanı tepeden
seyreden Pembe Köşk... Yamaca kurulan ve deniz kenarına kadar inen kademeli
bahçelerden oluşan köşkün sahibinin İstanbullu olduğu biliniyor. Bir
zamanlar halkın gezisine de açıkmış. Ama şimdi kapalı. Yine dışarıdan
geldiğinizi söylerseniz, varsa ev sahipleri yoksa görevliler size bahçeyi
açıyorlar. Bunu da iyi ki yapıyorlar. Çünkü bahçe gerçekten görülmeye
değer...Ortancaların kenarlarda sıralandığı taraçalı bahçeler zinciri sizi
karşılıyor. Her bahçenin de bir ismi var. Evde tamamen pembenin tonları
kullanılmış. Gül bahçesi, karanfil bahçesi... gibi. Her bahçede de bir çeşme
var. Nar çeşmesi, erik çeşmesi gibi... Bir iddiaya göre çeşmelerin
isimlerinin yanlarındaki ağaçlardan geldiği söyleniyor. Bir başka iddiaya
göre ise, çok eskiden çeşmelerin haznelerine, ismini veren meyvelerin suyu
konulurmuş. Bahçeye ismini veren meyvenin suyu da buralardan akarmış...
Bağımsız taraçalarda güvercinlikler, oturma grupları, her türlü çiçek yer
alıyor. Gerçekten ilginç bir yer. Limana kadar iniyor. Büyük bir arazide yer
alıyor.
İNEBOLU ÇARŞISI
İnebolu, biri 1880 diğeri de 1885 yıllarında iki yangın geçiriyor. Ama şu an
çarşının binalar harici orijinal hali aynen duruyor. Sokak aralarında
dolaşırken kendinizi bir anda yüz yıl öncesinin sokaklarında
hissedebilirsiniz.. 1885 yılında dönemin Kastamonu Valisi Abdurrahman Paşa
tarafından dönemin baş mimarı Balaneski'ye planları çizdiriliyor. Ve bütün
sokakların birbirine açılmasını istiyor. Binalar ahşap değil kagir olarak
yapılıyor ve bunların bazı örnekleri günümüze kadar geliyor. Sokaklar
aynı... 1880'li yılların görüntü.. 6,5 yedi metre genişliğinde. Çarşıda
gezerken
Önünüze çıkan cami İnebolu'nun en eski camisidir. Yapım tarihi belli
değildir. 1885 yılında onarıldığını söylersek caminin ne kadar eski olduğu
gözler önüne serilir... Bu caddeden düz olarak tırmanmaya başlarsanız,
İnebolu'nun eski evlerinin bulunduğu sokaklar karşınıza çıkmaya başlıyor...
Hepsi birbirinden ilginç ve görülmeye değer yerler...
Özel aracınızla İnebolu çarşısını gezmek isterseniz en iyisi, iyi bir yere
park edip gezin. Çünkü park yeri bulmak zor.
GÜVEÇ
Arkasından da Türkiye'de hemen herkesin öğlen ya da akşam yemeğinde yediği
güveç geliyor. Evet güveç... Büyük şehirlerde ancak öğlen ya da akşam
yemeklerinde yenen güveç, İnebolu'da sabahları yeniyor...
Güveç öylesine meşhur ki, sabah 06.00'da çıkan güveç, en geç 11.00'de
bitiyor. İnebolular gelen misafirlerini sabah güveç yemeğe götürüyorlar.
Hatta İnebolular, iyi güveç almak için sabahın beşinde lokantalara gidiyor.
Olur da yolunuz İnebolu'ya düşerse çarşı içinde bulunan İtimat Lokantası'na
bir sabah erkenden uğrayın deriz... Bir de kelle paça yemeği de İnebolu'da
meşhur.. O da sabahları yeniyor..
İNEBOLU EL İŞLERİ
İnebolu'nun eski çarşafları, sofra bezleri meşhur. El tezgahlarında dokunan
peştamal ve bezleri de alınacaklar arasında. Kastamonu yöresinde kadınlar el
tezgahlarında yün fanila dokur ve onu satarlar. Bu tür ürünleri
bulabileceğiniz yerlerin başında Kısmet tuhafiye geliyor. Çarşıya
girdiğinizde kime sorsanız size yardımcı olurlar.Kastamonu tarzı el dokumalı
mutfak perdeleri ve bağ işi diye nitelendirilen dokulamalar var. Ayrıca
Kastamonu işi çarşafları da bulabilirsiniz.
İNEBOLU PAZARLARI
İnebolu'nun pazarları ise gerçekten yöresel. Çoğunlukla köylüler satış
yapıyor. Satıcıların da çoğu kadın. Bir çoğu kendi bahçesinde, tarlasında
yetiştirdiği ürünü getirip satıyor. Pazara giderken yöresel kıyafetleri
giyip, sırtlarına küfelerini alan kadınlar gerçekten görülmeye değer.
Pazar, salı ve cumartesi günleri kuruluyor. Sabah erkenden açılan pazar,
öğleden sonra toplanmaya başlıyor. O yüzden eğer bu günlerde oralardaysanız,
güne erken başlamanız gerekiyor.
|