Anasayfa   |   EGE  |   AKDENİZ  |   MARMARA |   DOĞU ANADOLU  |  İÇ ANADOLU   |   KARADENİZ


Hattuşa

Türkiye Hititleri bütün dünyaya en az ‘Mısır piramitleri’ kadar görkemli bir şekilde tanıtabilir. Hattuşa inanılmaz zenginlikte bir yer. Dünyada 4000 yıl öncesine dayanan ve günümüze kalan kaç tane uygarlık var?  ısır uygarlığı kadar eski ve zengin. Üstelik bu uygarlığın dünyaya tanıtılmasında Türk araştırmacıların büyük katkısı var. Buna karşın tanıtım yeteri kadar yapılamamış. En azından Mısır’ın yaptığı kadar bir tanıtım yapılmadığı ortada. Hattuşa’yı gezmeğe giden herkes bunu kendi gözleriyle görebilir. Piramitleri gezen yüzlerce turiste karşılık Hattuşa’yı gezenlerin sayısı bir elin parmakları kadar az. Oysa Hattuşa inanılmaz zenginlikte bir yer. Biraz çabayla biraz düzenlemeyle burası dünyanın ilgi odağı olabilir. Dünyada 4000 yıl öncesine dayanan kaç tane uygarlığın kalıntıları var ki? Biz Ankara’nın amblemindeki Hitit güneşini değiştirmekle uğraşırken Mısırlılar neler yapıyor dersiniz?

Hititlerin Başkenti "Hattuşa" 

Anadolu’nun kalbinde, UNESCO Dünya Mirası listesine alınmış bir yer olduğunu biliyor muydunuz? Ankara-Samsun karayolunun 190. kilometresinde sağa asfalt bir yol ayrılır. Geniş ve verimli bir ovadan geçen yolda 25 km kadar ilerledikten sonra, ovanın bitiminde Boğazkale karşınıza çıkar. İşte burada, son derece etkileyici kayalık ve engebeli bir arazi üzerine kuruludur, Hititlerin başkenti Hattuşa.Hititler, MÖ 2. binde Mısır, Babil ve Mitanni gibi Eski Doğu’nun süper güçlerinden biriydi. Büyük Kralları, yaklaşık MÖ 1650/1600’den MÖ 1200’e kadar Anadolu’nun önemli bir kısmına ve zaman zaman da Kuzey Suriye’ye, başkent Hattuşa’dan hükmetmişlerdi.İki kilometrekarelik bir alana kurulmuş olan Hattuşa, yaklaşık 6 km uzunluğunda, yüksek kulelerin bulunduğu bir surla çevrilidir. Temeli taş, üst yapısı kerpiç örülü bu surda bulunan kapılar, şehrin değişik mahallelerine girişi sağlıyordu. Bu kapılar Aslan, Sfenks ya da Tanrı betimi gibi gayet ince taş işçiliği gösteren çeşitli kabartmalarla süslüdür. 1893’te başlayıp 1931’den beri Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülen kazılar sayesinde şehrin büyük bir kısmı açığa çıkarılmış ve restore edilmiştir. Sarp bir kayalık üzerinde yer alan Büyükkale’deki Hitit Büyük Kralları’nın oturduğu, ayrı bir surla çevrilmiş saray, yanlızca kalıntılarıyla değil aynı zamanda etkileyici manzarası ile de ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Direkli galerilerle çevrilmiş dört avlu etrafına dizilmiş yapılar, kral ve ailesinin yanısıra saray memurları ve “altın mızraklılar” olarak adlandırılan nöbetçi askerleri de barındırıyordu. Kralın kabul salonu ve üç ayrı yerdeki çivi yazılı tabletlerin arşiv odaları da büyük kalededir.Aşağı Şehir olarak adlandırılan alanda konutların yanısıra, ülkenin en yüksek tanrıları olan Fırtına Tanrısı ile Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na adanmış Büyük Tapınak bulunur. Tapınağı çevreleyen depo odalarındaki erzak küpleri bugün bile görülebilmektedir. Şehrin en büyük arşivlerinden biri de yine burada bulunmuştur: Hititler Mezopotamya’dan öğrendikleri çivi yazısı ile kil tabletler üzerine anlaşmalar, resmi yazışmalar, kanunlar, kült kuralları ve hatta edebi metinleri kaydetmişlerdir. Hattuşa’da onbinlerce çivi yazılı tabletin bulunduğu arşivler, 1915 yılında Hitit dilinin çözülmesiyle Hititoloji denilen yeni bir bilim dalının doğmasına sebep olmuştur. Bugün özellikle Türkiye, Almanya, İtalya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde pek çok biliminsanı bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.Hattuşa’daki kazı çalışmaları, Hitit dünyasının aydınlanmasına kaynak olacak çivi yazılı tabletlerin yanısıra, çanak çömlek, aletler ve takılar gibi müze vitrinlerini süsleyecek eserleri günışığına çıkarmaya devam etmektedir. Ancak, bir dönemi açıklayacak ipuçları yalnızca bu gözalıcı buluntular değildir: Yerleşimde bulunan çöp ve mutfak atıklarından zoologlar evcil ve yabanî hayvan kemiklerini, botanikçiler bitkisel kalıntıları inceleyerek dönemin ekonomisinin ve doğal çevresinin rekonstrüksiyonuna katkıda bulunmaktadır.Hattuşa, Hitit İmparatorluğu’nun siyasi başkenti olmanın yanısıra, ülkenin dinî merkezi işlevini de görüyordu. Bugüne kadar 31 tapınak kazılmıştır; ancak toprak altında daha çok sayıda tapınağın varolduğu sanılmaktadır. Metinlerde Hattuşa’dan “Bin Tanrılı Şehir” olarak söz edilir. Bu tanrı “bolluğu”, Hititlerin çok ilginç bir geleneğinden kaynaklanır. Onlar, diğer ülkelerin, özellikle de yendikleri komşularının tanrılarını kızdırıp gazaplarına uğramaktansa, armağan ve dualarla saygılarını dile getirip kendi tanrıları arasına katıyorlardı ve hatta adlarına tapınaklar inşa ediyorlardı. Bazı biliminsanları yabancı şehir ve ülkelerin tanrılarına adanmış tapınakların, aynı zamanda bu ülkelerin elçiliği görevini üstlendiklerini ve bu şekilde hem siyasal, hem ekonomik ilişkilere kolaylık sağladıklarını düşünmektedirler. Hattuşa’nın en büyük ve etkileyici kutsal mekanı, şehrin biraz dışında yer alan, yaklaşık 12 metre yüksekliğindeki kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya Kaya Tapınağı’dır. Özellikle ilkbahardaki yeni yıl kutlamalarında kullanıldığı düşünülen bu açık hava tapınağında, ülkenin bütün önemli tanrıları, kayalara kabartma olarak işlenmiştir. Zamanında boyalı olduğu sanılan bu kabartmalardan oluşan bir kulis içerisinde, MÖ 13. yüzyılda günler süren kült kutlamaları, geçitler ve kurban törenleri yapılıyordu.Bu parlak dönemden sonra gücünü yitirmeye başlayan İmparatorluk MÖ 1200’den kısa bir süre sonra haritadan silinir, başkent terkedilir ve kısmen yakılıp yıkılır.Şehrin harabeleri bundan sonra da birkaç kez kullanılıp terk edilmiştir. Frig, Galat, Roma ve Bizans yerleşimlerinden sonra 17. yüzyılda Maraş’tan gelen Dülkadiroğulları’nın bir kolu buraya yerleşmiştir. Eski adı Boğazköy, şimdiki adı Boğazkale olan küçük ilçe bugün Çorum iline bağlıdır.Hitit İmparatorluğu çoktan yıkılmış olsa da, tamamen unutulmadığı, başkentinin UNESCO Dünya Mirası listesine alınmasından anlaşılıyor. Bu kadarla da kalmıyor Hititlerin günümüze yansımaları: New York’taki Birleşmiş Milletler binasında Hattuşa’da bulunmuş bir çivi yazılı tabletin büyütülmüş kopyası asılıdır. Bu tablet, Hitit Büyük Kralı III. Hattuşili ile Mısır Firavunu II. Ramses arasındaki barış anlaşmasını içermektedir. Yaklaşık 3260 yıllık bu döküman, bugün dünyayı idare edenlere bu tür anlaşmaların binlerce yıllık bir gelenek olduğunu göstermektedir.    

Boğazköy Örenyeri

Boğazköy (Hattuşaş) örenyeri, Çorum İli'nin 82 km. güneybatısında yer almakta olup Ankara'ya uzaklığı ise 208 km'dir. Hitit devletinin eski çekirdek bölgesinin merkezinde bulunan Boğazköy (Hattuşaş) örenyeri Budaközü Çayı vadisinin güney ucunda, ovadan 300 m. yükseklikteki sayısız kaya kütleleri ve dağ yamaçlarının bölünmesiyle çevrili olarak kuzey ve batıda derin yamaçlarla sınırlandırılmıştır. Şehir kuzeye doğru açık olup kuzey kısmı dışında diğer kısımları surla çevrilidir.

Hattuşaş örenyeri ilk kez 1834 yılında Charles Texier tarafından gezilmiş ve dünyaya tanıtılmıştır. Bu kalıntılarla Hitit devleti arasında ilk kez bir bağ kuran kişi Sayce'tır. Bu zamana kadar Hitit'lerin merkezinin Suriye olduğu sanılmaktaydı. 1882'de Carl Human, Otto Puchstein ile Boğazköy'e birlikte gelmiş ve ilk kez toplu bir plan çalışması yapmıştır. Halen Pergamon Müzesinde bulunan Yazılıkaya'nın kalıplarını da çıkarmışlardır. E. Chantre ilk test kazısını 1893-1894'te gerçekleştirmiş, 1905 yılında ise Makridi ve H. Winckler Boğazköy'ü gezmişler ve 1917 yılına kadar devam eden kazı çalışmalarını yürütmüşlerdir. 1932 yılında ise Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Kurt Bittel tarafından başlanılan sistemli kazılara II. Dünya savaşı sırasında bir süre ara verildikten sonra, yeniden başlanmış ve 1978 yılına kadar çalışmalar aralıksız sürdürülmüştür. 1978 yılından 1993 yılına kadar Dr. Peter Neve başkanlığında yürütülen kazı çalışmalarını, 1994 yılından itibaren Dr. Jurgen Seeher üstlenmiştir.

Boğazköy (Hattuşaş) örenyerinde M.Ö. III. binden itibaren yerleşim görülmektedir. Bu dönemdeki küçük ve müstahkem yerleşmenin Büyükkale ve çevresinde olduğu tespit edilmiştir. M.Ö. 19. ve 18. yüzyıllarda Aşağı Şehir'de Asur Ticaret Kolonileri Çağı yerleşmeleri görülmektedir ve şehrin adına ilk kez bu çağa ait yazılı belgelerde rastlanmıştır.

Hattuşaş'taki ilk gelişme dönemi büyük bir yangınla sona ermiştir; bu yangının sorumlusu Kuşşara kralı Anitta olmalıdır. Belgelere göre hemen bu tahripten sonra yaklaşık M.Ö. 1700 yıllarında yeniden yerleşime açılan Hattuşaş 1600'lerde Hitit devletinin başkenti olmuştur; kurucusu tıpkı Anitta gibi Kuşşara kökenli olan I. Hattuşili'dir.

Hattuşaş başkent olduktan sonra şehrin gelişmesinin en uç noktasında anıtsal bir yapılaşmayla karşılaşılmaktadır; 2 km. genişliğindeki şehir saray, tapınak ve mahalleleriyle M.Ö 13. yüzyıldaki haline kavuşmuştur. Hattuşaş'ın ikinci gelişme döneminde imparatorluğun son yıllarında hem içte hem de dışta üç önemli Hitit kralı etkin olmuştur. Bunlar III. Hattuşili, oğlu IV. Tudhalia ve onun oğlu II. Şuppiluliuma'dır. II. Şuppiluliuma'nın son dönemlerinde (M.Ö. 1190) ekonomik sıkıntılar ve iç karışıklıklar nedeniyle yıkılan Hitit devletinden sonra Boğazköy 4 yüzyıl boyunca terk edilmiştir. Daha sonra buraya Frigyalılar (M.Ö. 8. yy. ortaları) yerleşmiştir. Hellenistik ve Roma Döneminde (M.Ö. 3. - M.S. 3. yy.) Hattuşaş küçük surla çevrili bir beylik merkezi, Bizans Döneminde ise bir köy durumundadır.

Hattuşaş'ın "Yukarı Şehir" olarak bilinen kesimi 1 km² den daha büyük bir yüzölçüme sahip, eğimli bir arazidir. Bu alan M.Ö. 13. yüzyılda Geç İmparatorluk Çağında şehrin gelişmesine sahne olmuştur. Yukarı Şehir'in geniş bir bölümü yalnızca tapınak ve kutsal alanlardan oluşmaktadır. Yukarı Şehir geniş bir kavis halinde onu güneyden çeviren bir surla donatılmış olup, sur üzerinde 5 kapı mevcuttur. Şehir surunun en güney ucunda ve kentin en yüksek noktasında bastion ile sfenksli kapı yer almaktadır. Diğer dört kapıdan güney surunun doğu ve batı ucunda karşılıklı Kral Kapısı ve Aslanlı Kapı yer almaktadır.

Yukarı Şehir'de görülen yapılaşma üç evrelidir. Birinci evre ilk surların inşaatı ile çağdaştır. İkinci evre, surlarda görülen ilk tahribattan sonraki yeniden yapım ve tapınak kentinin son biçimini almış olması ile belli olan evredir. Son evrede ise mevcut yapılarda görülen tadilat ve tamiratlar dışında dinsel amaçlar dışında bir yeni yapılaşma başlamıştır. Yukarı Şehir'de "Mabedler Mahallesi" olarak bilinen alan sfenksli kapıdan; Nişantepe ve Sarıkale'ye kadar uzanır. Bu alanda çeşitli evrelere ait bir çok tapınak açığa çıkarılmıştır. Tapınak planlarının genel karakteri, bir orta avludan girilen ve birer dar ön mekân ile derin ana mekânlardan oluşan kült odaları grubunun yapıyı biçimlendirmesidir.
Tapınaklarda ele geçen malzemeler beş gruba ayrılmaktadır.

1-Seramikler,
2-Aletler,
3-Silahlar,
4-Kült objeleri,
5-Yazılı belgeler.

Yukarı Şehir'in girişinde, Büyükkale'nin hemen önünde yer alan Nişantepe ve Güneykale'de Hitit sonrası yapılaşmalar dikkat çekicidir ve bu M.Ö. 7-6. yüzyıla tarihlenen Frig yerleşmesidir. Hitit Döneminde bu alan topoğrafyaya göre üç bölümde incelenir:

Büyükkale'nin güneyindeki geçit (viaduct), Yukarı Şehir'e giden yolun iki tarafında ve Nişantepe'nin kuzeyinde önceden yerleşilen plato ile Güneykale'nin yerleşim alanı.

Kuzey ve güney binası dışında önemli bir yapı da Batı Binası ve Saray Arşividir. Büyük bir yangınla tahrip olmuş binanın yamaçta iki bodrum katı olduğu
düşünülmektedir. Bu iki bodrum katında yaklaşık 3300 adet bulla ve 30 çivi yazılı tablet bulunmuştur. Bullaların 2/3'ü büyük kral mühürleri taşımakta ve kronolojik listeye göre I. Şuppiluliuma'dan Hattuşaş'ın son kralı ve onun torunu II. Şuppiluliuma'ya kadar kralları temsil etmektedir. Kral mühürleri yanında kraliçe mühürleri de açığa çıkarılmıştır.

Güneykale'deki yapılaşma ise II. Şuppiluliuma tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu alanda geniş bir gölet ile üç ayrı noktasında üç yapı mevcuttur. Oda 1 ve 2 olarak adlandırılan ve ayakta duran iki yapıdan oda 2, göletin kuzey köşesinin batısında yer alır. Tek mekânlı olan bu oda içe doğru daralarak küçülen parabol biçimli bir kubbeye sahiptir. Oda 1'de ise in situ olarak az kalıntı ele geçmiştir. Oda 2'nin duvarlarının üçü de kabartmalarla bezelidir. Karşı duvardaki ana tasvirde sola dönmüş, uzun elbiseli bir figür vardır. Yuvarlak başlığı üstünde kanatlı bir güneş kursu bulunmakta, sol elinde litus, sağ elinde ise ankh motifini tutmaktadır. Doğu duvarında Şuppiluliuma'ya ait kabartma vardır. Karşısındaki batı duvarında ise hiyeroglif kitabe yer almaktadır.

Hattuşaş örenyerinde Büyükkale'de yapılan kazılar M.Ö. 13.-14. yüzyılda Hitit krallarının saray yapılarını ve bunları koruyan sur sisteminin özelliklerini gün ışığına çıkarmıştır. Giriş kapısı güneybatıda olan kalenin surları, sandık duvar tekniğiyle inşa edilmiştir.

Büyükkale'de bir bütün halinde saray yapısı görülmez, kazılar sonucunda ortaya çıkan farklı boyutta ve türdeki yapılar, büyük iç mekânlar, avlular ve direkli galeriler yoluyla birbirine bağlanarak kale içindeki bütünü oluştururlar. Kalede arşiv odaları, depo odaları, büyük kabul salonu, su kültü ile ilgili bina ve kutsal mekânlar yer almaktadır. Hitit sonrasında ise kalede Frig yapı kalıntılarına rastlanmıştır.

Boğazköy'de en önemli mimari alanlardan birisi de Büyük Mabet'tir. (1 No.lu Mabet) Hattuşaş'ta kuzey şehrin merkezini oluşturan Büyük Mabet, Hati'nin Fırtına Tanrısı ve Arinna Şehri Güneş tanrıçasının evi olarak yapılmıştır. Tapınak iki aditonlu olup, tapınağın çevresinde kaldırım taşlı yollar, meydanlar ve bunların arkasında bu yollara açılan dört yönde depo odaları yer almaktadır. Büyük Mabet, Aşağı Şehir mahallelerinden bir temonos duvarı ile ayrılmaktadır. Taş bir teras üzerine kurulan Büyük Mabet'in, kutsal bir merkez olduğu kadar, ekonomik bir merkez olarak da kullanıldığı magasinlerde açığa çıkarılan büyük küplerden anlaşılmıştır. Yine mabedin doğu magasinlerinde tabletlerin bulunması burada bir arşivin olduğunu da ortaya koymuştur.

Büyük Mabetin etrafı ikinci derecede önem taşıyan yapılarla çevrilmiştir. Bunlardan en önemlisi yamaç evidir. Büyüklüğü, planı ve çok katlı oluşuyla dikkat çekmektedir.

Yazılıkaya Tapınağı

Hattuşaş örenyerinin 2 km. kuzeydoğusunda yer alan Yazılıkaya Tapınağı, önünde Hitit mimari özelliklerinin yansıtıldığı iki kaya odadan oluşmaktadır.

Yazılıkaya Tapınağı'nın kayalığa yapılmış olan bu odaları "Büyük Galeri" (A odası) ve "Küçük Galeri" (B Odası) adıyla anılmaktadır.

Büyük Galeri'nin (A odası) batı duvarı tanrı kabartmalarıyla, doğu duvarı ise tanrıça kabartmalarıyla bezeli olup her iki duvardaki figürler, doğu ve batı duvarlarının kuzey duvarı ile birleştiği ana sahnenin yer aldığı kısma doğru yönelmektedir. Tanrıların genel olarak sivri bir külâhı, belden kuşaklı kısa bir elbisesi, kalkık burunlu papuçları ile küpeleri vardır. Çoğu zaman kıvrık bir kılıç ya da topuz taşırlar. Tanrıçaların hepsi uzun bir etek giyer, başlarında silindir biçimli bir başlık vardır. Doğu ve batı duvarının birleştiği kuzey duvarında, ana sahneyi oluşturan baş tanrılar yer almaktadır. Burada dağ tanrıları üzerinde duran Hava tanrısı Teşup ve karısı tanrıça Hepatu ile arkasında oğulları Şarruma ve çift başlı kartal yer almaktadır. Kral IV. Tuthalia'nın kabartması ise doğu duvarda yer almakta olup, galerinin en büyük kabartmasıdır.

Ayrı bir girişi bulunan Küçük Galeri'yi (B odası) girişin iki yanında bulunan aslan başlı, insan gövdeli kanatlı cinler korumaktadır. B odasının batı duvarında sağa doğru sıralanan oniki tanrı, doğu duvarında ise Kılıç Tanrısı ile Tanrı Şarruma ve himayesindeki kral IV. Tuthalia yer almaktadır. Bu kısımda iyi korunmuş kabartmalar dışında kayaya oyulmuş üç adet niş bulunmakta olup, bu nişlere bir takım hediyelerin veya Hitit kral ailesinin ölü küllerinin saklandığı kapların konulduğu düşünülmektedir

HATTUŞAŞ İKİNCİ SAYFA İÇİN TIKLAYINIZ......

                               arkeolog@postaci.com                                  design @rzawa