Sultanların sağlığından sorumlu hekimbaşıların denetiminde
olan bu kuleden günümüze çok sayıda saray ve ilaç şişeleri
kalmıştır. Hisarpeçeye oturtulan ahşap ve iki bölümlü Sofa
Köşkü ise 18.yüzyıl ortasında Rokoko süslemesiyle bahçeye
açılan bir divanhanedir. Özellikle sarayda "Halvet" ilan
edilerek yapılan büyülü gece ve gündüz eğlencelerinde harem
halkına da açılan köşk, altyapısı bir köşe burcu olan Bağdat
Köşkü'ne hisarpeçe ile bağlanır. Bu alandaki bahçelerde
sultanların bizzat yaptığı ve oyunları seyrettiği, IV. Murad'a
ait ve Hekimbaşı Kulesi'ne dayalı bir taş tahttan
anlaşılmaktadır. Bahçenin Marmara yönündeki mermer terasına
ise 1850'lerin başlarında Mecidiye Köşkü yapılmıştır. Köşkün
aynı üslupta serbest yükselen Esvap Odası ilginç bir detaydır.
Bu köşkün tuğla kemerli altyapısının geçmişi Fatih Dönemi ve
öncesine olsa gerektir. Bahçenin diğer bir yapısı ise,
19.yüzyıl ortasında Neoklasik üslupta inşa edilen Sofa
Camii'dir. Bahçe, Sarayburnu yönündeki Hasbahçe'ye Balyanlar
üslubunda iki kuleli bir kapıyla bağlanmaktadır. HAREM Topkapı
Sarayı'nda Bab-üs Saade duvarı ile ayrılan idari ve özel
bölümler Harem Dairesi için de geçerlidir. Bu duvar ekseninin
devamında Harem'in Divan Meydanı yönündeki yapıları,
kızlarağası yönetiminde ve haremağaları elindeki dış hizmet
grubunun veya cariye olarak iç hizmet kadrosunun ikâmet
mekânlarını oluşturur. Harem'in Karaağlar Taşlığı'na ve söz
konusu ana duvara açılan Cümle Kapısı ise hanedan ve üst düzey
saray kadınlarının yaşadığı esas Harem bölümüne ile bu bölüm
Altınyol ile bağlanan ve Hünkar Sofası çevresinde dizilen,
padişah ve şehzadelerin yaşadığı Harem'deki Selamlık
bölümlerine açılır. Karaağa-cariye, Harem ve Selamlık bölümü
olarak gelişen Harem'de yapı kronolojisini ortaya koymak,
sarayın diğer bölümlerini açıklamak kadar kolay değildir.
İslâm geleneğinin aileye kazandırdığı kutsallık ve gizlilik
prensibi, Osmanlı sarayında en ulaşılmaz ve dramatik
örneklerinden birini vererek haremin mimarî kuruluşu hakkında
kaynaklar sunmuştur. Ancak tarihsel olaylar, kurumlaşma,
mimarî üsluplar ve sarayın topografyası, harem yapılaşmasının
4 ana devirde gerçekleştiğini göstermiştir. I- Fatih Sultan
Mehmet ile Kanuni Sultan Süleyman Devri arasında 15.yüzyıl
sonu 16.yüzyıl ortasındaki ilk dönem: Topkapı Sarayı'ndan önce
Beyazıt'a yapılan İstanbul'daki ilk Osmanlı sarayı olan Eski
Saray ile Topkapı Sarayı bu ilk dönemde Kadınlar Sarayı
(Saray-ı Duhteran) denilen bir daireden oluşmaktaydı.
Günümüzde bu daire değişmiş ve sonraki yapılaşma nedeniyle
bağımsızlığını kaybetmiş durumdadır ve Baş Haseki dairesi
adıyla bilinmektedir. Adalet Kulesi'nden itibaren Harem Cümle
Kapısı, Başhaseki Dairesi, I. Selim Kulesi, Bağdat Köşkü ve
Hekimbaşı Kuleleri gibi çıkmalar hisarpeçe üzerinden kule
köşkleri halinde orta zaman kale-sarayları tarzında düzenli
bir yapılaşma ortaya koymaktadır. Bu dönem Harem yapıları dış
sofalı konut mimarisiyle uyum içindedir. İlk dönem alanı,
16.yüzyıl sonlarında üzerine padişah ve valide sultan
daireleri ile cariye koğuşlarının yapılacağı bahçe
duvarlarıyla sınırlanmıştı. Geniş bir cariye ve hadımağası
kadrolaşmasına gerek duyulmayan bu ilk dönemde, Harem'in
Arabalar Kapısı ve Adalet yönünün Harem dışında serbest bir
alan olduğu anlaşılmaktadır. Kuleyi Çinili Köşk'e bağlayan ve
Büyük Biniş denilen at rampasının aksı ile kulenin serbest
yükseldiğini kanıtlayan altyapısı da bu fikri
desteklemektedir. İlk dönemin diğer bir önemli yapı grubu da
Harem'in Hasoda yanındaki çıkışta yer alan Selamlık Dairesi
olmalıdır.
Hamamlı ve I. Selim Kulesi olarak adlandırılan kule-köşkün,
şehzadelerin gözetimi altında baştan beri eğitim için
ayrıldığı bilinmektedir. Bu alan 16.yüzyıl sonundan itibaren
Şimşirlik Kafesi denilen ve bahçeleri de kapsayan Şehzadegan
dairelerinin de çekirdeğini oluşturmuştur. Valide ve Gözdeler
Taşlığı çevresindeki yapılardan oluşan bu ilk dönem
yapılarının ilginç bir sürekli revak düzeniyle kuşatıldıkları
anlaşılmaktadır. II. Kanuni Sultan Dönemi: Bu dönem, haremin
Topkapı Sarayı'na yerleşmesiyle, karizmatik bir kişiliğe sahip
olan Haseki Hürrem Sultan ve Kanuni Sultan Süleyman ile
başlamıştır. 1520-30 yılları arasında Topkapı Sarayı
genişledikçe niteliği de değişmiştir. Hürrem Sultan'ın Eski
Saray'daki haremden çıkarak çocuklarıyla Topkapı Sarayı
hareminde sürekli yaşaması; ailenin tüm ihtiyaçlarının da
Topkapı Hareminde karşılanmasına yol açmıştır. Bu dönemde
Topkapı haremine gelen karaağalar ve cariyeler için yan yana
fakat ilişkisiz birer avlu çevresindeki iki koğuş düzeni,
haremde hanedan yapılarının dışında, fakat onları kuşatacak,
hatta koruyacak şekilde yapılmış olmalıdır. Bu yapılarının
işlevsel olarak Kızlarağası Dairesi ile Cariye Hamamı'nı da
içerdiği anlaşılmaktadır. Bununla bağlantılı olarak, haremin
önemli bir unsuru olan Usta ve Kalfalar Dairesi de Fatih
Döneminde yapılan Valide Taşlığı'nı Başhaseki Dairesi
karşısında sınırlayan kanada taşınmış olmalıdır. Bu dönemde,
Hürrem Sultan'ın konumuna uygun olarak Başhaseki Dairesi'ne
ismini verdiği ve Kanuni'nin de III. Murad Döneminde
yenilenecek olan haremdeki Hasodası'nı yaptırdığı
anlaşılmaktadır. III. III. Murad ve Nurbanu-Safiye Sultan
Dönemleri: 16.yüzyıl sonunda Osmanlı sistemi gibi, harem
kurumlaşmasının da sarayda tamamlandığı görülür. Geleneksel
Türk-İslâm ailesindeki anaerkil yapının Osmanlı saray
haremindeki gerçek ve değişmez görüntüsü Valide Sultan
olmuştur. Nurbanu Sultan ve Haseki Safiye Sultan'ın çekişmeli
ilişkileri içinde karizmatik iki figür arasında bocalayan III.
Murad, bu gerilimli yönetimin Topkapı Sarayı Harem'inden idare
edileceği bir yapılaşmaya gitmek zorunda kalmıştır. Topoğrafik
şartlardan ötürü payeli bir strüktür üzerinde yükseldiğinden,
dönemin klasik mimari anlayışına uygun bu zengin cephe
yapıları, haremde güç paylaşımını da temsil etmektedir. Cariye
koğuşları bu yeni yapılaşmayla görkemli dairelerin altyapıları
olurken, eski Cariye Taşlığı, giderek ikbal ve diğer
kadınefendilerin sade bir cephelemeyle de olsa manzaradan,
yani haremde odaklanan iktidardan pay alabildikleri bir
kimliğe bürünmüştür. Haremde gerek cephede, gerekse Valide
Taşlığı'ndaki konumuyla merkez durumundaki Valide Sultan
Dairesi perspektif ve cephe açısından sarayın en detaylı
yapısıdır. Bir cephe kademesiyle kadınefendi dairelerinden
ayrılan Valide Sultan Dairesi, hünkar hamamları sistemi ile
mekânsal açıdan Hünkar Sofası ile başlayan Sultan ve Selamlık
dairelerine bağlanırken, cephede de anıtsal bir revakla
vurgulanmıştır. Valide Sultan Dairesi bu mekânsal önemini
tarihte korumuş, Kadınlar Saltanatı denilen ve Valide
Sultanların naibe oldukları 17.yüzyılda siyasi olayların
sahnesi olmuştur. Mimar Sinan ve Davud Ağa gibi başmimarlar
elinde klasik Osmanlı zenginliğinin ve sanatının kudreti,
Hünkar Hamamları ve Hünkar Sofası ile temsil edilmiştir. Harem
ve sarayın en büyük tören, kabul ve eğlence salonu olan bu
kubbeli klasik yapının daha sonraları değişmiş olan bir cephe
görüntüsü ve iç dekoru vardır. Bu sofanın yanındaki III. Murad
Hasodası ise, bir Mimar Sinan yapısı olarak Osmanlı klasik
mimarisinin, Osmanlı mantık ve estetiğinin ulaştığı denge ve
simetrinin canlı bir örneğidir. Osmanlıların üretebildikleri
en zengin çinilerle kaplanmış olan iç mekândaki kubbeli yapı,
altyapıya yerleştirilen bir havuzla dengelenmektedir. Böylece
mekân ve cephede yaratılan padişah, valide sultan ve
kadınefendi hiyerarşisiyle, harem kurumlaşmasının değişmez
esasları oluşturulmuştur. Klasik mantıkla yaratılan bu
rasyonel mimarî düzenleme, harem bahçesindeki büyük havuz ile
sürdürülür. Saray sisteminin ve harem hiyerarşisinin Topkapı
Sarayı'na yerleştiği bu devrin diğer bir kompleksi de
Şehzadegân Dairesidir. 16. yüzyılda Anadolu ve İran'la
tehlikeli gelişimler gösteren şehzadelerin saray ve kendi
aralarında giriştikleri iktidar kavgaları, sancak beyi olarak
tayin edilen şehzadelerin bu dönemde hareme alınmalarına neden
olmuştur. Ayrıca Fatih Kanunnamesi'nde devletin devamı için
şehzade katline izin verilmesi nedeniyle kamuoyunda saraya
karşı oluşan muhalefet de şehzadelerin harem ve hanedan içinde
gözetim altında yaşatılmalarını gerektirmiştir. 16.yüzyıl
sonlarında haremin devlet üzerindeki otoritesi protokoler
cephe yapılarıyla vurgulanırken, ilk dönem haremin özü olan
Altınyol, Başhaseki Daireleri üzerine de girift Şehzadegân
dairesi yapılmış, bu sistem hamamlı I. Selim'in Kulesi'nin
yanı sıra harem bahçesinden kazanılan Şimşirlik bahçelerindeki
yapıları da kapsamış haremin dramatik tarihinin sembolü ve en
geniş dairesi olmuştur. 15-17. ve 18.yüzyıllar:
Bu dönemlerde, 16.yüzyıl sonunda hızlı bir iç dinamikle
tamamlanan harem yapılarının ek bölümleri kurumsal
zorunluluktan değil, çok harem halkının kalabalıklaşması ve
yangınlar nedeniyle oluşmuştur. Sonraki yapılaşmanın sembolik
nedeni, bir hükümdarlık sembolü olarak sultanların sarayda
Hasoda yaptırma geleneğidir. Bu dönemde oluştuğu bilinen bir
yapı grubu da haremin hastane avlusu civarıdır. Bu devirde
ayrıca valide sultanların artan gücüyle orantılı olarak
dairenin üst katına odalar eklenmiştir. 18.yüzyılda batının
yaşayış ve sanat üzerindeki etkisi doğaya ve hafifliğe daha
fazla yer veren Barok ve Rokoko dekorasyon uygulamaları-ilkin
III. Ahmed'in Hasodası'ndaki (Yemiş Odası) natürmort tasvirli
panolarda görülmektedir. Yüzyıl ortalarında ise sultanlar,
zenginleşen ve hafifleyen bir Rokoko romantizmini
yaptırdıkları köşklere ve iç dekorasyona yansıtmışlardır.
Klasik dönemin cepheye çıkma yapan Hazine Odası ve yanındaki
Hasoda, I. Abdülhamid Döneminde aynı dekorasyonla kaplanırken,
I. Selim Kulesi kısmen yıkılarak yerine konak görünümündeki
ahşap Mabeyn ve İkballer Dairesi yapılmıştır. Tarihte
Şimşirlik Alanı olarak dramatik bir karaktere sahip olan
bölge, 18.yüzyılda hanedanın serbest yaşantısına açılmış ve
şehzadelere çifte kasırlar verilmiştir. Harem yapılarında
değişik sanatsal üsluplar göze çarpmaktadır. Osmanlı
siyasetini, kültür ve sanatını olduğu gibi gösteren Topkapı
Sarayı nadir bir müze örneğidir. Klasik hiyerarşi, güç ve
anlamlı bir ihtişam döneminin sembolü olan Topkapı Sarayı,
Rokoko eklerle ömrünü tamamlarken, yerini Tanzimat Dönemi
Boğaziçi saraylarına bırakmıştır
Topkapı Sarayı hiç statik olmamıştır, zaman içinde sanki organik bir gelişme
göstermiştir.
Bu etkilerin ilki saray ve imparatorluk arasındaki paralelliktendi.
İmparatorluk genişledikçe, saray da genişlemiştir. İkincisi sultanlar
kendilerini güvensiz hissettiğinde ve duvarların arkasına çekildiklerinde
doğadan uzak kalırlardı ve burası doğayı duvarlardan içeriye getirmek
içindi.
Eğer son Osmanlı zamanları sayılmazsa, Osmanlı'nın ihtişamlı günlerinden
kalan tek yapı Topkapı Sarayı'dır diyebiliriz. Ve Topkapı Sarayı, bizim
bugün bildiğimiz diğer bütün saraylardan oldukça farklıdır. Osmanlı
saraylarında bir çeşit alçakgönüllülük, basitlik ve pratiklik vardır.
Topkapı Sarayı yaklaşık 4.000 kişinin yaşadığı bir şehir-saraydı. 70
Hektarlık bir alanı kaplar. 400 Yıl boyunca Sultan 2. Mehmet'ten,
Abdülmecit'e kadar toplam 25 sultana ev sahipliği yapmıştır. 1924 Yılında
müze haline getirilmiştir.
Saray esas olarak iki bölümden oluşur, Birun ve Enderun. Birun dış saray,
Enderun ise iç saray idi. Arka arkaya gelen dört saray avlusundan ikisi
Birun'dadır. Enderun, iç saray, 3. ve 4. avlulara haremle
bağlıdır. Halka açık ilk avlu Bab-i Humayun'dan sonra başladı. Burası 120
yatak kapasiteli bir hastaneyi de içeren bir servis alanıydı, bir fırın,
cephanelik, darphane ve pekçok depo alanı vardı. Bu avlu şehir merkezi
olarak rol oynamıştır. Topkapı Sarayı, sultan'ın dinlenme alanı olduğu gibi
onun mahkemesi ve haremiydi. Ve Divan'ın toplandığı yerdi aynı zamanda.
İkinci avlu, Alay Meydanı, Babusselam' dan sonra başlamıştır. Burası Divan
oturumunun yapıldığı yer ve Divan'la işi olan herkese açık olan biryerdi.
Burası yönetim merkeziydi. Divan haftada 4 kez toplanırdı. İlk zamanlarda
sultanlar da bu toplantılara katılırdı. Fakat sonraları, ızgara bir kafesin
arkasına oturup oradan konuşanları dinlemeyi seçmiştir. Konsil toplantılar
sırasında o an sultanın dinleyip dinlemediğini asla bilmezlerdi, sadece
sultan kendi konuşursa anlayabilirlerdi. Divan'da iki oda içerirdi : Ulu
vezirin ofisi ve adalet kulesi, genel kayıt odası.
Divan'a ek olarak mutfaklar vardı. Mutfaklarda 10 çatılı ve bacalı geniş oda
vardı. Bu mutfaklarda o zamanlar 4.000 kişilik yemekler pişiyordu. Mutfaklar
farklı kişiler için ayrı ayrı kullanılıyordu çünkü farklı sınıflar için
farklı tabaklarda hazırlanıyordu.
Mutfaklarda bugün, dünyada en değerli 3. Çin Porselen kolleksiyonu otantik
mutfak malzemeleriyle beraber gösterime sunulmuştur. Üçüncü avluya girişten
önce, kapının önünde, her gerektiğinde kullanılmak üzere dini bayramlar,
yabancı elçi veya büyüklerinin karşılama törenlerinde bir taht bulunur.
Yeniçerilerin maaşlarının ödendiği, normal sancağın ve halife sancağının
olduğu yerdi. Enderun, iç saray, Babussaade'den sonra başladı ve sultana ve
saraya hizmet eden iç saray hizmetçileri vardı. Üçüncü avluya girdikten
sonra ilk bina Arz Odasıdır. Pekçok önemli seromoniler de burada yapılırdı.
Büyükelçilerin karşılanması, Divan toplantılarının sultana sunulması bu
mecliste yapılırdı. Avlunun ortasında Sultan 3. Ahmet'in kütüphanesi yer
alır. Sağ taraftaki bölümde sultanların kıyafetleri gösterilir. Bunun
yanında da hazinedeki mücevherler yer alır. Burada birbirinden değerli
malzemelrden en değerli ikisi, Kaşıkçı elması ve topkapı hançeridir. Kaşıkçı
elması 86 karattır, 49 geniş elmasla kaplıdır. Topkapı hançeri , çok değerli
zümrütlerle süslenmişti ve İran şahı Nadir'e hediye olarak gönderilmişti.
Fakat yoldayken onun bir suikasta uğradığı haberi gelince son derece değerli
hediye tekrar saray hazinesine getirildi. Hazinede gösterime sunulanların
arasında Baptist John'a ait, bir el, kol ve kafatası kemikleri de
bulunmaktadır. Burada ayrıca minyatürler köşesi,
hattatlar köşesi, sultanların portrelerinin olduğu yer, saatler ve kutsal
islami eşyalar yer alır. Kutsal islami eşyalar arasında Hz. Muhammed'e ait
kişisel eşyalar(bir manto, kılıç, mühür, diş, sakal, ayak izi) vardır.
Halife kitapları, Kur'an yazıları vs de yer alır. Dördüncü avluda Marmara
Denizi'ne ve Altın Boynuz'a bakan büyük çadırlar vardır.
|